Şüphesiz bizler de konforlu alanlarımıza çekilebilir ve düşüncelerimizi, vicdani kanaatlerimizi yazıp söylemekten imtina edebilirdik. Birkaç çılgın, nasıl olsa ortadaki garabeti söyler, eğer kabul görür ve başına bir şey gelmezse biz de arkasından gideriz.
Dediğim gibi korunaklı bir yaşam sağlar bu anlayış. Ülkemiz
medyasında da hayli geçerli ve kabul gören bir tutum üstelik.
Ama gazeteciyiz biz. Yazdıklarımızdan sorumluyuz. Geçmişte
yaptığımız kimi hatalardan ders çıkarabilmemiz, gündelik hayat
pratiğinde benzer yanlışlara düşmemizin önüne geçebilecek fırsatlar
sunar bize.
Büyükada ve Sözcü davaları işte bu tür davalardan ikisi. Her iki
davanın iddianameleri hakkında defalarca yazdım, fikrî ve vicdani
kanaatlerimi paylaştım. Düşüncem netti:
“Hukuki temellerden ve yeterli delillerden yoksun
iddianameler.”
Büyükada davasında sonunda tahliyeler geldi ve mağduriyet belli
ölçüde giderildi.