Önceki gün sordum, “Demirtaş ve HDP iç savaş mı istiyor?”
diye.
Yazının çıktığı gün cevabı aldık.
Yine bir kadın.
Cizre Belediye Başkanı Leyla İmret, bir İngiliz dergisine
“Türkiye’ye karşı iç savaş yürütüyoruz” demiş.
Diğer bir kadın; Figen Yüksekdağ. Tam da ondan beklediğimiz
performansla Dağlıca’daki şehitlerimizden Erdoğan’ı sorumlu tutup
direniş çağrısı yapmış.
HDP’li vekil Selma Irmak da PKK’nın asker ve polisleri katletmesini
“sivil itaatsizlik” olarak yorumlamış.
Malum, önceki gün HDP’li vekil Şafak Özanlı, PKK’ya erzak götüren
kamyonun içinden çıktı. Vekil olduğu için serbest kaldı.
Sinir uçlarımızla oynuyorlar değil mi?
Sonra da “Ruh kanseri kadınlar” deyince kızıyorlar. Tesadüfen
gördüm, HDP kadın kollarından, Jiyan miyan gibi internet sitelerine
kadar verip veriştirmişler.
Savaşın ve şiddetin önünde aşılmaz bir duvar gibi duran analarımız,
bacılarımızdır diye biliriz hep. Oysa HDP’li kadın siyasetçilerin
söylediklerini işitince, insanın aklına “Acaba biz üçüncü türden
bir canlıyla mı karşı karşıyayız?” sorusu geliyor. Savaşı, akan
kanı durdurmak için “Analar ağlamasın” diyenler, gencecik çocukları
hain pusularda öldüren, kendileri gibi nice anayı ağlatan
PKK’lıları savunan HDP’li bu kadınları daha başka nasıl
değerlendirebilir?
Fransızların ünlü lafını yine söylemeden geçemeyeceğim. Cinayet
çözümlemelerinde kullanılır ve “Katili bulmak istiyorsan kadını
takip et” derler.