Mülteci olmak bir seçim değildir; kim ister ki bir anda savaşın
ortasında kalıp başka bir ülkeye göç etmeyi... Kim ister en kötü
işlerde çalışmayı, mülteci kamplarında, varoşlarda, sokaklarda
yoksulluk sınırında bir hayat sürdürmeyi... Onlara her kötü
davrandığınızda bir kez daha düşünmelisiniz. İşte bu konuyu ele
alan şahane bir film izlemek isterseniz, Andaç Haznedaroğlu'nun son
şaheseri 'Misafir', bu hafta sinemalarda. Ödüllere doymayan film,
şimdi 10 salonda izleyiciyle buluştu. Salon sayısı elbette az, hem
de çok az... Bu filmi 10 değil, en az 300 salonda izlemeliydik.
Filmin gösterildiği o 10 salonu lütfen bulun ve bu insanlık dramını
izleyin. Andaç Haznedaroğlu'nun üç yıl boyunca sınır kamplarında
göçmenlerle zaman geçirerek hazırladığı 'Misafir'de; Suriye'deki iç
savaştan kaçarak İstanbul'a gelen 8 yaşındaki 'Lena'nın çarpıcı,
sert ve sarsıcı hikayesi anlatılıyor. Ama hiç acıtmadan, üzmeden...
İzlerken duygu dolu anlar yaşıyorsunuz elbette ama acıtasyona çok
müsait bir hikaye; Haznedaroğlu tarafından, 'daha çok izlensin'
kaygısıyla, seyircinin duyguları sömürülmeden çekilmiş. Sadece
hikaye değil; filmin anlatımından oyunculuklarına, görüntülerinden
akıcı dram sahnelerine kadar her şeyinden en iyi şekilde söz etmek
mümkün. Kadın gözünden çekilmiş, kadın gözüyle anlatılan, az
bulunan güzide bir film... Mültecilerin normal yaşamda ne denli
hayatımızın içinde olduğunu, nasıl şartlarda yolculuk ettiklerini,
en etkileyici bölümlerle seyirciye sunuyor 'Misafir'...