Bodrum, sezon başından beri bar kavgası, plaj çatışmasıyla
gündemden hiç düşmedi. Bu kadar aksiyon için, lafa gelince herkes
isyanlarda ama gerçek hayatta değişen hiçbir şey yok.
Şiddet her yıl, her ay, her gün daha da artıyor. Peki ya neden
artıyor, biliyor musunuz? O meşhur lafla, yani 'Yarın unutulur yaa'
diye geçiştirildiği için. Kimsenin, elini taşın altına koymaya
cesareti olmadığı için. Peki, gerçekten yarın unutulur mu?
Hikayenin sonunda bu sorunun cevabını bulacaksınız.
Bodrum Aktur'dayım.
Ailece, o doğa harikası koyun içinde bulunan sitenin plajlarından D
Plaj'a inmeye çalışıyoruz ama ne mümkün.
Kapıda güvenlik tutuyor, "Giremezsiniz, yukarı park edip
yürüyeceksiniz" diyor. "En tepeden aşağıya baya mesafe var, hava
çok sıcak.
Yaşlısı, hastası var; nasıl insinler?" diyoruz. Güvenlik, 'Bu yaşta
ne hastalığı!' der gibi bakıyor ve gülüyor, inanmadığı için de
geçiş izni vermiyor tabii.
Tansiyonlar 17'yi gösterdiğinde bakıyoruz ki D Plaj'a gelmişiz.
Herkeste bir ayılma bayılma...
Üzerinden bir saat geçiyor, eşi yanımızda olan bir yakınım daha D
Plaj'a gelmeye kalkıyor ve o da aynı muameleyle karşılaşıyor. Ama o
bizim gibi hemen kabullenmiyor, biraz da site-imar-yol vs.
işlerinden iyi anlıyor. "Burası site kapısı değil, beni
durduramazsın; bu devletin yolu" diyor; güvenlikler cevap
veremiyor, o da aşağıya kadar bir güzel iniyor.
Ardından bizim kapı maceramızı anlatıyoruz ona, çok sinirleniyor,
çünkü "Benim eşim hasta, neden yürüyor; tansiyonu yükseliyor"
diyor. Yukarı çıkarak diğer arabayı alıp aşağı indiriyor.
MEYDAN DAYAĞI ATTILAR
İşte olay tam da burada başlıyor. Güvenlik motoruna atlıyor,
peşinden aşağıya doğru geliyor. "Sen kim oluyorsun da benim
dediğimi yapmıyorsun zengin züppesi! Bu arabalar yukarı çıkacak,
yoksa..." şeklinde devam ediyor.
Orada tartışma hararetleniyor ve güvenlik sözünün dinlenmediğini
görünce "Ben bu sitenin bana verdiği yetkiye dayanarak..." diyerek
celallenip yakınımı bir güzel dövüyor.
Yanlış okumadınız; hem de fena dövüyor! Ben çığlık seslerine kapıya
koşuyorum ki, adam kanlar içinde!
İlk defa böyle bir sahneyle karşı karşıyayım. "Bu ne kabalık!
Derhal avukat aransın, hastaneye gidelim, hemen darp raporu alalım"
diye bağırırken güvenlik korkudan panikliyor. "Asıl ben dayak
yedim" diyor! Kanlar içinde duran adamın karşısında 'Dayak yedim'
deme kafası ilginç. "Sen sus, bunun hesabını yargıda vereceksin"
diyorum.
O arada adamı dört kişi tutuyor.
Öyle dedim ya, bu sefer hedefi bir anda ben oluyorum; benim üzerime
yürüyerek ağza alınmayacak küfürler ediyor.
Şok üzerine şok!
UTANÇ TABLOSU
Güvenlik müdürü geliyor o arada; yazık, o da çalışanını savunacağım
derken neredeyse 'Ne var dövdüyse' der gibi konuşuyor.
Utanç tablosu!
Güvenliğin görevi; güvenliği, siteye gelenleri döverek mi sağlamak?
Ben bu ülkenin yargısına sonuna kadar güveniyorum, hakkımı orada
aramaya devam edeceğim. Yol, bu arada sitenin yolu değil; bir
arabayı durdurmaya dahi hakkı yokmuş.
Bunu sonra avukattan öğreniyoruz tabii. Onun davası da hürriyeti
engelleme suçlamasıyla açıldı zaten.
Başta da sorduğum gibi 'Yarın unutulur mu?' sorunun cevabını
veriyorum: Haber yapmaya giderken haber olunca yarın filan
unutulmuyor. Şiddete artık dur deyin!