Tam bağımsız bir ülke olmanın mutlak koşullarından biri enerji bağımsızlığı. Türkiye’nin kalkınmasının önündeki en önemli engel de yıllar boyunca enerji bağımlılığı sorunu oldu. İddialı kalkınma hedefleri olan bir ülke için hidroelektrik ve termik santrallerin sayısını artırmak yeterli olamazdı. Enerji sorununu aşmak için niteliksel dönüşüme yol açacak hamleler gerekiyordu.
Erdoğan iktidarı, sorunu çözmek için üç önemli niteliksel dönüşüm hamlesi yaptı: Rüzgar ve güneş enerjisinin yaygınlaştırılması, derin deniz doğal gazının çıkarılması ve Akkuyu Nükleer Santrali.
Bunların içinde belki de en kritik olanı Akkuyu. Çünkü nükleer, dünyanın en verimli, en temiz enerji kaynağı olma özelliğini koruyor ve enerji alanında gerçek anlamda niteliksel bir dönüşüm anlamına geliyor. Bakmayın Avrupalıların “nükleer santralleri kapatıyoruz” martavallarına, AB, “mikro nükleer santral” diye bir kavramı çoktan yeşil enerji listesine aldı bile.
Yani dünyada kimsenin nükleerden falan vazgeçtiği yok. Ama Batı basını ve onların yerli memurları sabah akşam Türkiye’ye nükleer karşıtı propaganda yapıyor. Asıl niyetin ellerindeki nükleer teknolojiyi kimselere kaptırmamak olduğu anlaşılıyor. Biliyorsunuz, nükleer enerji için parasal yatırım yeterli olmuyor, aynı zamanda muazzam bir teknolojik birikim de gerekiyor.
Nitekim Türkiye ne zaman nükleer santral için arayışa girişse Batılılardan sadece nasihat aldı. Her vilayetine bir nükleer santral kurmuş olan Fransa, endüstriyel kalkınması altmış yıldır nükleere dayanan Almanya, enerjisinin çoğunu nükleerden elde eden İsveç…. Hepsi Türkiye’ye “nükleer zararlıdır” diye ders vermeye kalktı.
Batılı vakıflar üzerinden Türkiye’deki nükleer karşıtı lobiye milyonlar akıtıldı. Satın aldıkları sözde akademisyenlere uyduruk tezler makaleler yazdırıldı. Türkçe yayın yapan Avrupa medyası sabah akşam nükleeri kötüledi, piyasaya nükleer karşıtı filmler pompalandı… Tek amaç vardı: Türkiye’nin nükleer enerji hamlesinin önünü kesmek.