Örgün eğitim kurumlarında eğitim gören 20 milyondan fazla
öğrencimiz var. Çoğu Avrupa ülkesinin nüfusundan fazla. Bizim için
de az bir rakam değil, nüfusumuzun dörtte biri her gün düzenli
olarak okula gidip geliyor. Milli Eğitim en büyük bakanlık. 74 bin
okulumuz, 700 bin dersliğimiz, 1 milyon 200 bin öğretmenimiz
var.
Lakin eğitim konusunu pek az konuşuyoruz! Her fırsatta “eğitim
şart” demeyi biliyoruz ama, o şartın nasıl yerine getirileceğini
pek umursamıyoruz.
“Eğitim bizim işimiz mi, eğitimciler konuşsun” diyenler çıkabilir.
İyi de kardeşim savunma sanayi sizin işiniz mi sabahtan akşama
füze, uçak konuşuyorsunuz, futbol sizin işiniz mi konuşmalara
tartışmalara doyamıyorsunuz, ekonomi sizin işiniz mi hepiniz
iktisatçı gibisiniz Maşallah?
Şaka bir yana, insan hayata dair her konuyu tartışıp konuşur. Neyi
tartışıp neyi görmezden geldiğimiz, bizim önceliklerimizi gösterir.
Eğitimi konuşmuyoruz, çünkü önemsemiyoruz.
Hepimiz çocuklarımızı okullara gönderiyoruz, ama önemsediğimiz şey
eğitim değil, çocuklara çizdiğimiz maddi hedefler. Eğitimin bir
araç olduğu doğrudur fakat, aracın kendisi de üzerine düşünülmeyi
hak eder. Doğru tasarlanmayan bir araçla yola çıkarsanız ya hedefe
ulaşamazsınız ya da hedefe ulaştığınızda onu en baştan yanlış tayin
ettiğinizi anlarsınız.
Doğrusunu isterseniz, okullarda sorulan “bu öğrendiklerimiz hayatta
ne işimize yarayacak” sözü kadar ahmakça bir söz daha zor bulunur.
Bu ahmaklığın felsefeleşmiş hali, “okul hayat için öğretir”
mottosudur. Ahmakçadır, çünkü en baştan okulun hayat dışında bir
yer olduğu varsayımına dayanır. Oysa okul, hayata hazırlık yapılan
yer değil, hayatın kendisidir. Birincisi, insanlar hayatlarının
başında değil, her döneminde öğrenebilirler. İkincisi, hayatın bir
parçası olarak okul, onu şekillendirme gücüne sahiptir. Dünyayı
şekillendiren amillerden biri de okulda
öğrendiklerimiz/öğrettiklerimizdir.
Bunun için eğitimi sadece konuşmak yetmez. İçeriğini, ekonomisini,
felsefesini, hedeflerini ta...