Gelecek distopyaları her zaman çok ilgi çeken kurgular oldu. Distopya dediğimiz ütopyanın zıttı, çok kötü işlerin döndüğü gelecek senaryosu. İnsanların distopik toplum tasarımlarına ilgisi her zaman çok yüksek oldu. Özellikle de teknolojik ilerlemenin insanı mahvedeceğine dair yazılanlar.
Orwell’in 1984’ü, Zamyatin’in Biz’i, Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı, Bradbury’nin Fahrenhayt 451’i, Lem’in Gelecekbilim Kongresi ve Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü romanları….
Bunlar ilk aklıma gelenler.
Edebiyatta ve sinemadaki teknolojik felaket senaryoları saymakla bitmez. İnsanlar sevdiği için mi böyle, yoksa birileri daha güçlü görünmek için insanların korkularını özellikle mi gıdıklıyor bilinmez. Sonuçta distopya hikayelerinin modası hiç geçmiyor.
Şu sıralar en gözde konu yapay zeka. Yapay zekanın dünyayı ele geçirdiği ve insanları köleleştirdiği senaryolar iyi gidiyor. “Kardeşim bu meret de sonunda elektrikle çalışmıyor mu, bilgisayarın fişini çekersin olur biter” diyenlere de kimsenin kulak astığı yok. Ya da felsefenin “Ürün üreticisinden her zaman daha geridedir” postulası da pek alıcı bulmuyor. Daha yapay zekanın ne olduğunu bile tam anlamadan hepimiz oturmuş yapay zekanın insanları “ham yapacağı” anı bekliyoruz.
Sanıyorum bazı olaylar bizim beklentilerimize göre gerçekleşiyor. Memleketimiz, daha yapay zeka ile tam tanışmadan ona ilk kurbanını vermiş olabilir. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den söz ediyorum. Özgür Bey, “Belediye başkan adaylarını yapay zeka ile belirledik” demişti. Bu sözün üzerine “Yapayı bu ise doğalı ne olacaktı” veya “keşke kendi zekanızı da kullansaydınız” gibi bazı hafif espriler de yapılmadı değil.