Son iki yılda sayısız kere yazdım, dile getirdim. “Türkiye’de bir fahiş fiyat sorunu var. Temel tüketim maddelerinin, lokantaların, kahvelerin, otellerin Avrupa’dan bile pahalı olmasının bir mantığı yok. Avrupa’da girdi maliyetleri daha yüksek ama fiyatlar daha ucuz. Bunun tek izahı var, satıcılar fahiş fiyatlama yapıyorlar” dedim.
Maalesef iktidar, fahiş fiyatlarla mücadeleyi başaramadı. Bunun sonuçlarını da 31 Mart seçimlerinde acı biçimde gördü. İnsanların asıl talebi kendilerine daha çok para verilmesi değil fahiş fiyatların kontrol edilmesiydi.
Muhalefet ise yangına körükle gitti, fahiş fiyatlama yapan tüccar takımını cansiparane savundu. Hükümetin çare olarak düşündüğü “fiyat istikrarı komitesini” Anayasa Mahkemesine götürerek iptal ettirdi. “Hayat pahalılığı ve bunun karşısında hükümetin acizliği devam ederse seçimden zaferle çıkarız” diye hesap yapmışlardı, öyle de oldu, hesapları tuttu.
Hülasa iktidar da muhalefet de seçimden önce fahiş fiyat sorununu yeterince ciddiye almadı. Artık seçim geride kaldı ama tarafların tutumunda değişen bir şey yok. Hükümet, fahiş fiyatlara müdahale etme konusunda hala isteksiz. Artık belediyelerde iktidar olan CHP’nin ise bu konuda ne bir çalışması ne de niyeti var.
Hal böyle olunca, vatandaş da kendi çözümünü kendisi bulmak zorunda kalıyor. Kaç gündür sosyal medyada boykot çağrıları yükseliyor. Birçok vatandaş, önümüzdeki hafta sonu, yani 20-21 Nisan tarihlerinde lokanta ve kafelere gitmeyeceğini söylüyor. İşletmeciler bu işe kızgın ama makul bir açıklama da getiremiyorlar. Lokantacılar Odasından, TOBB’dan, ticaret odalarından ise hiç ses gelmiyor!
Gelin bir iki örnek üzerinden bakalım.