İnsanlığa dair umudumu koruyorum. Bu, biraz devrimci saflık ile,
biraz da iman ile ilişkili bir şey. Devrimcinin gıdası umududur.
Müslümanlara ise zaten ümitvar olmaları emredilmiş (Zümer, Yusuf ,
Hicr ve Rûm Sûreleri). Şayet kendinize bu kimliklerin ikisini
birden yakıştırıyorsanız kaçış yok, her zaman ve her koşulda
ümitvar olmanız gerekiyor.
Bu, sanıldığı kadar kolay bir iş değil. Çünkü zaten umuda olan
ihtiyacımızın sebebi zor şeyler istememiz. Adalet ve eşitlik
isteyen bir insan, şu dünyanın haline bakınca ne hisseder dersiniz?
Her yerde açlık, kıtlık, gelir adaletsizliği… Her yerde insan
onuruna yapılan saldırılar… Haklıların değil güçlülerin galebe
çaldığı bir dünya… Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de gözlerimizin
önünde gerçekleşen Gazze soykırımı. Ölü çocuk bedenleri ile uyuyup yine
onlarla uyanıyoruz. Artık rüyalarımızda da bu barbarca faciadan
başka bir şey yok.
Bütün bunların arasında ümidi nasıl yeşerteceğiz biliyor musunuz?
Hakk’a inanan, doğrunun ipini bırakmayan bir avuç insan bile olsa
birbirimize bakarak, birbirimizi örnek alarak, birbirimize sahip
çıkarak, birbirimize cesaret vererek… Bunun başka bir yolu yok.
Zalimler omuz omuza vermiş ortak hareket ediyorlar. Onların
silahları, borsaları, faiz sitemleri, propaganda araçları var ve
hepsi en gelişmiş sistemlerle birbirine bağlı. Ama dünyanın tüm
coğrafyalarında direnenlerin kalpleri arasında da bir bağ var. Bu
öyle sarsılmaz, öyle güçlü bir bağ ki onu hiçbir bomba, hiçbir füze
koparamaz. Çünkü bu bağın mayası adalet ve özgürlük aşkı ile
karılmış. Doğrusunu isterseniz, elimizdeki en güçlü varlığımız da
bu bağdan başka bir şey değil.