Batılı kurumların dağıttığı fonlar, burslar ve ödüllerin temel işlevi de bu tekelin sürdürülebilirliğini sağlamak. Bu araçlar, kültürde, sanatta, akademide Batı egemenliğinin pekiştirilmesine hizmet ediyorlar.
Nobel’de, Cannes’da, Altın Ayı’da Pulitzer’de Goncourt’ta yapılan, “Batının diline, Batının kültürüne ve Batının beklentisine” uygun olanın onaylanmasından başka bir şey değil. Böylelikle, “bakın normların tek adresi biziz” denilerek, hegemonya yeniden üretilmiş oluyor.
Zihnimizin fonlar ve ödüller yolu ile şekillendirilmesi kültür sanat alanı ile sınırlı değil. Batı, aynı enstrümanları kullanarak bilimsel araştırmaların yönelimini de belirliyor. Ve bu yönelim iddia edildiği gibi insanlığın yüksek ideallerine değil, Batının çıkarlarına doğru oluyor.
Araştırma fonları, vakıf bursları ve çoğu zaman da ödüller, bu yönelimlere göre şekilleniyor. Batının ihtiyaçlarına göre her dönem bazı kavramlar/alanlar öne çıkıyor. Bu kavramlar, paranın ve iltifatın akışında kilit rol oynuyor. Misal, şu sıralar en kolay destek bulan projeler, insan-karşıtı bağlamda gelişenler. Teknik veya felsefi anlamda trans-humanizme, meta-evren algısına, yabancılaşmaya, LGBT ideolojisine hizmet edenler…
Bilimsel araştırma fonlarının dağıtımındaki en büyük sorunlardan biri de Batılı büyük şirketlerin manipülasyonları. Şirketler, akademiyi ürün geliştirme çalışmaları için istismar ediyor. Özellikle Batılı olmayan ülkelere yönelik faaliyetler için hiç bir etik kurala ihtiyaç duyulmuyor.