Gazze’de yaşanan acı artık anlatılamaz bir boyuta vardı.
Asgari bakım koşulları sağlanamadığı için bebekler ölüyor…
Anneler öldüklerine cesetleri ayırt edilebilsin diye
çocuklarının kollarına bacaklarına isimlerini yazıyor…
Hastanelerde anestezi olmadan ameliyatlar yapılıyor…
Üstüne açlık, susuzluk, elektrik kesintisi ve yukarıdan yağmur gibi yağan bombalar….
Artık canlı yayınlarda bağlantı kurduğumuz insanlara soru sormaya utanıyorum. Geçen bir canlı yayında çaresiz bir ses tonu ile hastanesindeki durumu anlatan Gazzeli bir başhekim, “şu an evimdeyim, çünkü evimde su yok, çocuklarıma su getirmek için hastaneden birkaç saatliğine ayrılmak zorunda kaldım” dedi. Bu cümleleri duyduğum anda gözlerim yayın sırasında ihtiyacımız olur diye önümüzdeki sehpalara konulmuş olan paketli sulara takıldı… Boğazım düğümlendi.
Gerçi akşamları bu can pazarını konuşup telifleri cebe indirdikten sonra, sabahları köşe yazılarında falanca belediye başkanına yalakalık yapmaktan zerrece utanç duymayan arkadaşlarımız da var ama, insan kalabilenlerin sayısı hala çoğunlukta, insan kalabilenler hala var güçleri ile mazlumlar için bir şeyler yapabilmenin derdinde. O rezillikleri görüp, “demek ki bu da Allah’ın bir imtihanı” diyoruz, işimize, gerçeğin ve mazlumların davasına dönüyoruz.