Suriyeli kadınlara ve çocuklarına neler yapıldığını gördük, insanlığımızdan utandık. Utanmayanlar da var, kendine yazar, siyasetçi, sanatçı ve sair diyen bir nefret sürüsü, Suriyelilerin başına ne gelirse gelsin tatmin olmuyor. Adeta kötülüğün somutlaşmış hali gibiler.
Ancak ırkçıları basit ruh hastaları veya sadece vicdansız kişiler olarak tanımlamak yetersiz olur. Bu işin sosyo-politik bir yönü var. Almanya’da Naziler böyle yükselmişti. Savaş sonrasının ağır koşulları altında ezilen orta sınıfa tüm bu işlerin sorumlusu olarak Yahudiler gösterilmiş, onlar da bu teşhise çabucak ikna olmuşları. Çünkü buna inanırlarsa çözüm çok kolaydı, Yahudileri ortan kaldıracaklar ve tüm Almanya refaha kavuşacaktı. Sonucun Almanlar için nasıl bir felaket olduğunu biliyorsunuz.
Bugün de tüm dünyada yabancı düşmanlığı ve ırkçılık aynı şekilde palazlanıyor. Orta sınıfa yaşadığı ekonomik sıkıntının sorumlusu olarak göçmenler sunuluyor. Türkiye’de fazladan bir de İslam düşmanlığı var. Sıradan insanlar bu yalanlara inandıkça faşizmin askerine dönüşüyor.
“O kadar kolay mı yahu” demeyin, evet o kadar kolay. Ahmaklık ve nefret dünyanın en bulaşıcı hastalıkları. Bir anda tüm toplumu esir alma ihtimalleri var.
Ancak ırkçılık hiçbir zaman kendi kendine ortaya çıkmıyor. Onu şekillendirecek siyasi öznelere ihtiyaç duyuyor. Türkiye’de bu boşluğu dolduran siyasetçiler var. Tüm siyasi çizgisini yabancı düşmanlığı üzerine kurmuş olan Zafparti ve onun şaibeli lideri yıllardır topluma nefret tohumları ekiyor. Şu yaşananlara bakılırsa bu işte pek de başarısız değiller.
Peki neden? Diyelim ki Türkiye’de gerçek bir mülteci sorunu var. Belediye otobüsünde çocukları ile beraber yolculuk yapan Suriyeli kadınlar mı bu sorunu temsil ediyor? Ya da bu soruna bir çözüm bulunacaksa, kadınlara çocuklara tekme tokat saldırmak, otobüsten atmak nasıl bir çözüme denk geliyor? Bunların sorunla ve onun çözümü ile bir ilgisi olmadığına göre hedeflenen başka bir şey.