Filistin meselesi uzun bir süredir bölgede yaşanan diğer krizlere ikincil kılınmış durumda. Ne Arap Birliği toplantılarında, ne İslam İşbirliği Örgütü buluşmalarında ne de Batılı liderlerin bölgeye yönelik söylemlerinde kendisine bir yere bulabiliyor. Gittikçe gündemi belirleme gücü azalan bir meseleye dönüşüyor Filistin sorunu. Bölgenin her yanının ateş çemberine döndüğü, devlet yapılarının bir bir çöktüğü, devlet-dışı aktörlerin bölgesel jeopolitiği şekillendirdiği ve bölgesel rekabetin kızıştığı bir vasatta, Filistin meselesine acil mesai gerektirmeyen ‘donmuş’ bir kriz muamelesi yapılıyor. Filistin’de yeni bir trajedi veya büyük bir dram yaşanmadığı sürece de bu resimde bir değişiklik yaşanmayacak gibi duruyor. Bu durum İsrail’e büyük imkan sağlıyor. Bölgesel krizin ana menbaını Filistin meselesinin oluşturduğu yönündeki genel kanının gerçeği yansıtmadığı tezini Batı’da daha güçlü bir şekilde işleme imkanına sahip oluyor. Aynı zamanda birçok Arap ülkesiyle de Filistin meselesine dokunmadan bir normalleşme evresi yaşıyor. Bu durum Filistin sahasında kayda değer gelişmeler yaşanmadığı manasına gelmiyor. Sadece Hamas’ın son birkaç ayda yaşadığı gelişmeler dahi başlı başına önemli bir dönüşüme işaret ediyor.