Aynen dün Murat Yetkin’in şahane yazısında dediği gibi “utanç
verici bir tartışmanın taraflarıyız hepimiz.” Ensest konusunda
bugünlerde bir kavram kargaşası olsa da, kadın ve çocuk haklarıyla
yakından ilgili olan herkes ensest lafı geçtiğinde öncelikle şunu
anlar:
“Çocukların aynı evde, en yakın bildikleri, en güvendikleri baba,
kardeş, ağabey, amca, dayı, teyze, hala gibi birinci derecede
akrabaların cinsel istismarına uğramaları.”
Yıllardan beri katıldığım kadın meselesiyle ilgili yerel ve
uluslararası çoğu toplantılarda “ensest” mutlaka gündeme gelir.
Nitekim eski yazılarıma göz atınca, Uluslararası Üniversiteli
Kadınlar Federasyonu’nun 58 ülkenin katılımıyla 2013 yılında
İstanbul’da düzenledikleri zirvede “ensestin” tüm ülkelerde suç
olarak kabul edilmesi için çağrıda bulunulduğunu yazmışım.
Zaten sonuç bildirgesinde “Ensest ve Çocuk Gelinlere Karşı
Kampanya” çağrısı yer almış.
AVUSTURYA’DAKİ DEHŞET OLAY
Yüzde 40 oranını bizim gibi olmayanlara karşı nefret olarak
göstermek o kadar yanlış ki.
Ensest, kesinlikle Türkiye’ye mahsus değil ve her ülkede, toplumun
her kesiminde karşınıza çıkıyor.
2008 yılıydı sanırım, dehşet filmi gibi izlediğimiz bir olay vardı.
Josef Fritzl adındaki bir Avusturyalı’nın, 11 yılından itibaren
tecavüz etmeye başladığı öz kızını 24 yıl süreyle evin bodrumuna
kapattığı ve 7 çocuğunun babası olduğu ortaya çıkmıştı.
18 yaşında bodruma kapatılmış olan Elizabeth Fritzl gün ışığını
gördüğünde 42 yaşındaydı.
Sıklıkla dış basında bu tür hikâyeler okumuşluğum var.
Ensest mağduru çocuklara, Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da,
İsp...