Kimlerin canını yaktığını, kimlerle yapısal anlamda uyum
sorunu
yaşadığını, kimin sana zarar vereceğini, kimin senden zarar
göreceğini hep biliyorsun. Ama unutuyorsun işte. Şu kötü anıları
hafızanın derinliklerine gönderen yapısı yok mu insanın? İşte o
bitiriyor seni. Ne zaman kafanı geri çevirsen günlük güneşlik bir
fotoğraf canlanıyor gözünde. Uzun uzadıya düşünmezsen eğer hep
mutlu olmuşsun gibi özünde. Hiç aldatılmamış, hiç yalan
duymamış,
hiç şiddet görmemiş, hiç aşağılanmamış, hiç değersizleştirilmemiş
gibi...
Kendi zihninin tuzağına düşüyor insan. Bugün elinden tutup seni
yarına taşıyacak bir duygu yükün yoksa eğer, dönüp dönüp arkana
bakıyorsun. Sonrası tam bir kısır döngü. Yaptığın hataları tekrar
edip duruyorsun. Halbuki aynı şartlar altında davranış şekilleri
çok nadiren değişiyor. Aynı ekonomik koşullar, hemen hemen aynı
psikolojik şartlar, aynı sıcaklık ve basınç altında insan
karşısındaki kişiye hep benzer davranıyor. Bireyler, tavırlarının
neticesinde bir değer kazanırlar insanların gözünde. Bu elbette
kişiden kişiye değişir. Artılarını eksileriyle sağlıklı
karşılaştırabiliyorsak eğer -ki bu artılar ve eksiler de tamamen
bizim subjektif değerlendirmemizin sonucudur- o insanla ilgili
doğru hükmü veriyoruz. Ya da tam tersi, insanların bizimle ilgili
kararlarının sonuçlarını yaşıyoruz. Bu yüzden ayrılıyorsun
sevgilinden, işini bu yüzden bırakıyorsun. Ev arkadaşınla evleri bu
yüzden ayırıyorsun, iş arkadaşınla mecbur kalmadıkça görüşmemeyi bu
sebeple seçiyorsun. Sonra aradan zaman geçiyor. Eksiler bir bir
yuvarlanıyor hafızanın tenhalarına. Artılar gözüne gözüne giriyor.
Yaşadığın anda biraz zayıf düşersen bir de, kendini bir anının
kollarında buluyorsun. Sonrası hı...