Elini tutmaya can atıyordun, şakalaşırken bile olsa sana
dokununca kalbin bir başka atıyordu. Hele onu kollarına aldın
mı bir cennet bahçesine dönüyordu yatağınız. Ya sonra? Sen nasıl bu
hale geldin be adam? Ya da içindeki vahşeti nasıl bu kadar
gizleyebildin? Nasıl çıktı ağzından o sözler? O ilk bağırışında
onun gözlerinin içindeki korkuyu görmüştün oysa. Bu seni bin pişman
edeceğine nasıl oldu da cesaretlendirdi? O canın gibi sevdiğinin
korkudan sindiğini görünce parça parça olması gereken kalbin nasıl
oldu da öylesine katılaştı? Bir süre sonra bu bağırışların etkisini
yitirince ne kadar daha çirkinleşebileceğini de belli ettin.
Duvarda patlayan vazo, yerde tuz buz olan bardaklar insanlıktan
çıkacağının en
belirgin işaretiydi. Bir süre sonra otoriteni sağlama noktasında bu
hastalıklı tavrın da etkisini yitirince o kahrolası elini üzerine
titrediğin kadına kaldırdın işte! Bin pişman olup, bir daha asla
yapmayacak olman bunu aklamazdı elbet ama yine de insanlığa doğru
atılmış bir adım olurdu senin için. Oysa sen ne yaptın? Bu vahşeti
bir yaşam tarzına dönüştürdün! Tahammülünü hepten sıfırladın. O
günden sonra her konuyu dayakla çözdün! O anda seni taş etmeyen
Tanrı suçlu demeye dilim varmıyor ama daha ağzından ilk kötü sözü
duyduğunda seni oracıkta terk etmesi gerekirken, ya sevgisine ya
korkusuna yenik düşüp meydanı sana bırakan kadın suçlu. Sana
haddini bildirmediği için, ağzından çıkanı kulağının duyması
gerektiğini sana göstermediği için, anandan babandan alman gereken
terbiyeyi, yalnızlığa mahkum ederek sana vermediği için suçlu.
Senin gibi kaba, yoz, ahlaksız bir adamı sevdiği için suçlu. Sadece
o mu? Sevgiyi saygıdan ayrı öğreten analar suçlu! Şiddeti bir
y&o...