Gökhan Özcan Yeni Şafak Gazetesi

Derdimiz nerede?

Maneviyatla irtibatın giderek zayıfladığı şu zamanda din denince insanların aklına ilk olarak fiili eylemler üzerinden ilerleyen bir mükellefiyetler toplamı geliyor. Bunlar elbet var; ancak din esasen bir inanç meselesi, bununla ilgili bir akli ve kalbi mesaiyi gerektiriyor. Allah’ın (cc) vahyi şunları yapın, bunları yapmayın ile sınırlı değil… Aksine emredilenler ve nehyedilenler, Allah-u âlem, kendisini aklı selime ve kalbi selime doğru götürecek yolda ilerleyebilmesi, o zihin açıklığı ve gönül

06 Mart 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Maneviyatla irtibatın giderek zayıfladığı şu zamanda din denince insanların aklına ilk olarak fiili eylemler üzerinden ilerleyen bir mükellefiyetler toplamı geliyor. Bunlar elbet var; ancak din esasen bir inanç meselesi, bununla ilgili bir akli ve kalbi mesaiyi gerektiriyor. Allah’ın (cc) vahyi şunları yapın, bunları yapmayın ile sınırlı değil… Aksine emredilenler ve nehyedilenler, Allah-u âlem, kendisini aklı selime ve kalbi selime doğru götürecek yolda ilerleyebilmesi, o zihin açıklığı ve gönül berraklığına sahip olabilmesi için gerekli zemini sağlıyor kula. O zemin ayağımızı sağlam basıp üstüne zihinsel ve kalbi bir şeyler inşa edebilmemiz için… Yazık ki büyük çoğunluğumuz işin orasında değiliz pek. İlmihali sürekli başa sarıp yeniden öğrenmek faaliyeti, yani bir tür öğrenmemek ısrarı ve patinajıyla dini merak kotalarımızı dolduruyoruz. Oysa Kur’an haşa basit bir kullanma kılavuzu değil; bizi bir anlayışa, bir kavrayışa, alemler üstü bir idrak ve dosdoğru bir insanlık şuuruna çağırıyor. İşin bu boyutuna ilişkin bir ışık, bir pırıltı var mı hayatımızda? Keşke ‘Olmaz mı hiç!’ diyebilsek… Keşke kendimizle, ailemizle, çevremizle, toplumumuzla, hayatla, zamanla, mekanla, kurtla kuşla, gökle yıldızla, fizikle metafizikle ilişkimizde o deruni ve aşkın idrakin küçüklü büyüklü tezahürleri açığa çıkıyor, çıkabiliyor olsa…

Simone Weil, ‘Allah Aşkı Üzerine Düzensiz Düşünceler’ kitabında insanı ince yerinden zedeleyen bir hali işaret ediyor: “Siz bana artık iyilikle kötülük arasındaki farkı ayırt edemediğinizi söylediğinizde bu sözlerinizi ciddiye almadım. Zira söylemek istediğiniz artık iyiyle kötü arasındaki farkı kabul etmeye razı olmadığınızdı.”

İnsanı Müslüman kılan kimi görünür hasletler olmalı. Herhangi bir meselede size yakın, çevrenize yakın, nefsinize yakın olanı değil; hak olanı, haklı olanı, hakkaniyetli olanı seçebilmek mesela! Çünkü Muhammedü’l-Emîn’in ümmetine öğrettiği odur. Her gün onlarca kere imtihanından geçtiğimiz bir kritik mesele bu ve çoğumuz kendimiz için ve başkaları için emin bir insan olmayı başaramıyoruz. “İyi ama…” diye başlayan pek çok bahanemiz, biz yapınca her şeyin meşru olduğuna dair desteksiz inançlarımız, bizden kötü bir şey sadır olmayacağı gibi tuhaf, acayip ön kabullerimiz var. İçten içe, bir kere şehadet getirince bütün imtihanlardan otomatikman geçtiğimizi, yanılmaz yenilmez bir zırha büründüğümüzü, nefsimizi tamamen bitirdiğimizi, şeytanı evine yolladığımızı filan düşünüyor olmalıyız ki, yaptığımız hiçbir yanlış içimize ateş, gözümüze yaş düşürmüyor.

Kulluk ağır bir yük… Resulullah (SAV) mübarek hayatları boyunca bu yükün ağırlığıyla secdelere kapanıp göz yaşı döktüler. O alemlere rahmetti, en kâmil insan olarak insanlığa örnekti ve Allah’ın en sevdiğiydi. Allah’ın emrettiği her fiili kamilen yerine getiren, nehyettiklerinden salimen uzaklaşandı. O yine de geceleri uykularını bölen bir ‘dert’ sahibiydi. Madem ki O’nun ümmetiyiz, hani bizim uykularımızı bölen derdimiz? Hani gözyaşlarıyla yıkadığımız secdelerimiz? Hani dosdoğru olabilmek için kılı kırk yaran hassasiyetlerimiz? Hani eminliğimiz, hani hakkaniyetimiz?

Simone Weil’in aynı kitabından şu satırları da oruç günleri bağlamında bir tefekkür imkanı olarak buraya alalım: “Yalnızca sefayla, Tanrı dostu olamayız zira bu bir kişinin yalnızca teorik bilgiye kaptan olması gibidir. Vücudumuzun de bu çıraklık döneminde büyük bir yeri vardır. Hissiyat bağlamında acılar, dünyanın nizamını oluşturan gereklilikle bir bağ kurmamızı sağlar. Zira haz, bizim gereklilikleri ve nizamı anlamamızı sağlayamaz. Acı sayesinde sefa sürerken ve haz duyarken de bir nizamın olduğunu, her daim bir düzenin bizi kuşattığını anlarız.”

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sevgisiz kalan katılaşır 17 Mart 2025 | 102 Okunma Güzeli görmek, çirkini bilmek 13 Mart 2025 | 53 Okunma Kaybettiğini bilmeyen neyi arasın? 10 Mart 2025 | 215 Okunma Derdimiz nerede? 06 Mart 2025 | 107 Okunma Ramazan okumaları 03 Mart 2025 | 389 Okunma