https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac
Hemen herkesin fiziksel harekete odaklandığı bir devirde yaşıyoruz. Hepimizin tercihen ya da mecburi olarak sürdürdüğümüz meşguliyetlerimiz var. Geçim derdiyle koşuşturanlar, daha fazlasını istediği için gecesini gündüzüne katanlar, fit kalmak, kas yapmak, hava atmak için, spor olsun diye yerinde duramayanlar var. Büyük şehirlerde durmaya, durulmaya yer yok, hep bir hareket, hep bir itiş kakış, hep bir telaş… Tuhaf bir karıncalanma hissiyle yaşıyoruz sanki hepimiz. Öte taraftan, farkında olalım ya da olmayalım zihinsel bir donma halinden de malulüz bir çoğumuz. Sürekli fiziksel devinim zihinsel akışkanlığın önündeki büyük bir engel… İnsan durmadan, durulmadan, sükuna ermeden zihinsel üretkenliğin yolunu açamıyor. Bakmayın herkesin birbiriyle erdemli söz, derin hikmet, arındırıcı nasihat paylaştığına… Hepsi bir al ver faaliyetinden ibaret, şuradan alıp buraya koyuyorsun sözleri, şuradan kopyalayıp buraya yapıştırıyorsun sadece. Öyle olmasa, hayatımızda erdemler, hikmetler, mânâlı işler bu kadar sahipsiz kalır mıydı? İçimizdeki sonsuz kırattaki cevherden neredeyse habersiz yaşıyoruz pek çoğumuz. Hatırası yaşandığı anın bir sonrasına kalacak kadar bile ömrü olmayan şeylerin peşinde koşuyoruz. Yeniden yeniden açabilecekken, solup gidecek olanla solup gitmeye razı oluyoruz.
“Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle. Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla” buyuruyor Hazreti Mevlânâ.
Bak ki her çiçeğin yanında birkaç tane de tomurcuk var. Toprak bereketlidir, güzelliğe aşıktır, çiçek sevdası, güzellik aşkı hiç bitmez. Çiçeğin biri geçer, biri açar bağrında. Sen de aynı topraktansın ey can, aynı bereket sende de var. Kendini kapatma güzelliğe, her sabah yeniden tomurcuklan, yeniden aç! Etrafına her dem taptaze güzellikler saç! Dünya ki en çok sendeki, bendeki, ondaki, candaki, canlardaki bu saklı güzelliğe aç!
“Bazen şu tekdüze hayatımın içimden geçip giden şeylerin yanında ne kadar küçük olduğunu düşünüyor ve kederleniyorum” diye dert yandı yanındakine. “Haline şükretmelisin” dedi yanındaki cevaben, “artık içinden hiçbir şey geçirmeyen o kadar çok insan var ki!”
Derler ki bizim yediveren sandığımız güller, sekizinci tomurcuğun yolunu gözlerken verirmiş canını.
Bir şeylere göz atarken Clarissa P. Estes’in ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ adındaki kitabından alıntılanan şu tazeleyici satırlara rastladım: “Elbiseler bize benzerler, fikirlerimiz ve değerlerimiz zamanın akışı içinde giderek yıpranır ve gevşer. Yenilenme, yeniden hayat bulma suda gerçekleşir; gerçekten doğru olduğuna inandığımız, gerçekten kutsal saydığımız şeylerin yeniden keşfedilmesinde.”
Kendi hakikatimizin sonsuza uzandığını unuttuk bir şekilde, sonsuzla iç irtibatımızı kaybettik. Film burada başlıyor ve burada bitiyor zannıyla yaşıyoruz. Oysa sonsuz film içindeki kısa film o! Perdede oynayan film sadece! Hakikate erenler, asıl film perdeler kalktığında başlıyor ve hiç bitmiyor diye boşuna mı söylüyor?
“Ne zaman hatırlasak hakikatin bıraktığımız yerde bizi hasretle beklemekte olduğunu görüyoruz” diye geçirdi içinden beyaz saçlı adam, “ve sonra ne oluyorsa yeniden lafa dalıyoruz!”