YENİ seyretme fırsatı buldum, o coşkuyla paylaşmak istiyorum.
Fatih Akın’ın açısından bakıldığında dev bir başarıdır, zira “Paramparça” veya İngilizce adıyla “In the Fade” (Solgun) filmi Altın Küre’de en iyi yabancı film ödülü almıştır.
Başrol oyuncusu Diane Kruger açısından bakıldığında beklenen andır, çünkü yıllardır hak eden oyuncu, bu filmle geçen yıl Cannes’da en iyi kadın oyuncu seçilmiştir.
Almanya açısından heyecan vericidir, zira bu film ülkenin Oscar için aday adayı olmuştur.
Ama hikâye, esas Avrupa’da yaşayıp Avrupa kökenli olmayan, neo-Nazi nefretinin hedefi olan herkesin açısından bakıldığında çok önemli, belki hayatidir!
Batı Avrupa’da, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının ve bu eğilime oynayan hükümetlerin yükseldiği dönemde filmin ödül alması, bu vesileyle çok seyirciye ulaşması, dolayısıyla bu nefret suçlarının konuşulması açısından bile film alkışı hak ediyor.
Küçümsenecek bir konudan bahsetmiyoruz. Neo-Naziler filmde de anlatıldığı gibi Almanya’dan Yunanistan’a, zaman zaman legal partilerin içinde gayet sıkı örgütlenen bir uluslararası grup. Aynı bir terör örgütü gibi bombalı saldırılara, cinayetlere imza atıyorlar! Ve filmin İngilizce adındaki gibi tam anlamıyla “solgun” kalan bu suçlar umarım böyle hikâyelerle daha çok gündeme gelir. Çünkü malumunuz Avrupa’da herhangi bir Ortadoğulu, her zaman olağan şüphelidir. Ve bu “yabancı”nın başına bir iş geldiğinde batıdaki genel eğilim, bir beyaz Avrupalı’dan şüphelenmek, nefret suçu ihtimalini düşünmek olmaz. Bilakis, yabancının kendi çevresi ve kendi suç potansiyeline dair hikâyeler, bir “iç hesaplaşma” üzerinde durulur. Aynı filmdeki gibi. Paramparça’da Diane Kruger’ın oynadığı karakterin kocası Nuri Şekerci’nin öldürülme sebebi önce polis tarafından Nuri’nin uyuşturucu satıcılığı geçmişine bağlanıyor. Neo-Nazi cinayeti ihtimali, Kruger’ın oynadığı Katja karakterinin uzun ısrarları sonucu ve tam her şeyden vazgeçmek üzereyken teyit ediliyor.