Birkaç sabahtır “Komşuların şaka olsun diye pencere aralığından içeri fön tutmaları bence çok ayıp” diye sinir içinde uyanıyorum. Ve hemen belime kadar gelen saçlarımı kestirmeye karar veriyorum çünkü sırtım sucuk gibi. Sonra ayılıp hatırlıyorum ki saçım kısa ve komşular da efendi insanlar.
Bu sıcak filan değil. Bu doğanın bir kalkışması! Ve kesinlikle şahsıma özel bir gıcıklık söz konusu.
Zira yıllardır dizim olsun olmasın, 7-8 Haziran civarı günde 16 saat çalışma sezonu biter. Ben güneylere kaçarım. Günün iki saatini denizin içinde geçiririm. Denizin içinde değilsem Bodrum’un kendine özgü kuru havasının, rüzgârlı mahallelerinin, yöresel mandalina ağaçları gölgelerinin ve yerel klimalarının keyfini çıkarırım.
Rekor sıcaklıkların beklendiği bu yaz, ‘İstanbul beni hapsetmiş’, çünkü sinema filmi çekeceğiz. Ve sinema filmleri ülkemizde yaz sonları çekiliyor.
Öğretmen ve dizicilerin ortak yanları vardır. İş zor ve monoton, uğraştığın insanlar kalabalık ve taşkınlık yapmaya meyilli, yaz tatillerin ise upuzundur!
Sinemacılarla da cankurtaranların ortak yanlarını buldum. İki meslekte de başarı baş tacı, başarısızlık ölüm gibi bir şey. Batmak veya çıkmak, işte bütün mesele bu! Bir de mesai mevsimi sıcaklık ortalaması 30 derece! Bu yaz, ikinci gruptayım.