Sabahtan itibaren yollar kapatıldı. Her köşe başı polis, araçlar
durduruluyor, içindekiler indirilip üst araması yapılıyor.
Yılbaşı gecesi muhtemelen bu sıkı güvenlik sayesinde sakin geçti.
İstanbul terk edilmiş şehir gibiydi maalesef. Üzücü bir görüntüydü,
ama buna girmeyeceğim.
Zira anladığım kadarıyla tehlike büyüktü ve atlattık. Kimsenin
burnu kanamadı.
Şimdi elbette polis takdir edilecek, onların fedakârlıklarından,
güvenlik güçleri sayesinde evlerimizde huzurla oturduğumuzdan,
yılbaşını güven içinde kutladığımızdan, rahat uyuduğumuzdan filan
bahsedilip duygusal yazılar yazılacak. Hepsine katılıyorum ama bu
iş sadece lafla, iltifatla olmaz demek zorundayım.
KIZLARIMIZ KİME EMANET?
Yılbaşı gecesi, sabaha karşı, gülmüş eğlenmiş, evimize dönüyoruz.
Oturduğumuz semtte ve şehrin her yerinde araçlar durduruluyor,
yolcular indiriliyor, kimlik soruluyor, aranıyor vs. Bunun
yaşandığı saatler boyunca, buz gibi havada polisler dışarıda ve
ayakta. Üç-dört dakika otomobillerinden dışarı çıkarılıp
arananların bile üşüyüp şikâyet ettiği, ellerini hoh’layarak
arabalarına döndüğü gece ayazında, acaba bu polislerin üniformaları
soğuğa uygun mudur?
Bu, çoğu 20’li 30’lu yaşlarda görünen gencecik insanlar için, en
azından gece mesaisinde veya böyle özel günlerde işlerini biraz
kolaylaştıracak şartlar yaratılamaz mı? En uyduruk, en ucuz dizinin
çekiminde bile ufak bir çay-kahve arabası, bir simit-peynir veya
çorba ikramı, bir dış mekân ısıtıcı bulundurulur yahu!
O gece, muhtemelen 10-12 saat gece soğukta, ayakta durarak çalışan
güvenlik görevlileri için, o mesaiyi daha insani hale getirecek
imkâ...