ŞAHSEN Oscar adayım “Three Billboards Outside Ebbing, Missouri” isimli filmdi. En iyi kadın ve yardımcı erkek Oscar’larını aldı, ama bana yetmedi. Martin McDonagh imzalı, son yıllarda en çok etkilendiğim, en ilginç senaryolardan biri.
Belki hem dünyada hem Türkiye’de, son dönemin hâkim; ‘kutuplaşma, kendisi gibi olmayandan nefret, önyargı, saldırganlık’ iklimini en sert haliyle sunup, sonra, üstelik de inandırıcı bir bakış açısıyla, buna çözüm ihtimali sunduğu için.
“Three Billboards”, hikâyesinde tecavüz, cinayet, kundakçılık, hatta işkence gibi sert konular bulunan bir dram. Aynı zamanda içinde insani zaaflar, küçük aşklar, eğlenceli diyaloglar, çok kaliteli mizah barındıran, neredeyse bir kara komedi. Bu film öfkeye, nefrete, ırkçılığa, ‘öteki’ne önyargıya, saldırganlık ve şiddete dair bir film... Ama aynı zamanda affetmeye, hataları anlamaya, değişim umuduna, sevgiye, dostluğa, barışmaya, insan ruhuna inancı kaybetmemeye dair bir film.
Son yıllarda her ülkede çoğalan, ve/veya siyasetçilerin pompalamasıyla sesini, öfkesini daha çok yükselten bir ‘cahil, önyargılı, homofobik, ayırımcı, taraflı, saldırgan ama aslında işe yaramaz ve ezik erkek’ tipolojisi filmde Sam Rockwell’e Oscar getiren Dixon karakteriyle temsil ediliyor. Ama işte, o başından beri filmin kötü ve tehlikeli adamı, hiç ümidimiz olmayan, toplumdan buharlaşıp uçmasını istediğimiz Dixon, öğreniyor... İyi bir şey yapmaya karar veriyor... Kendini değiştirmeye, birilerini (özellikle ‘öteki’ni) sevmeye ve affetmeye, affedilmeye karar veriyor.
Kulağa bu kadar didaktik gelen cümleler, filmde inandırıcı, sürükleyici, üstelik de eğlenceli bir hikâyeyle anlatılıyor. Ve inanın geleceğe dair, Dixon gibi ‘kendisinden umudu kestiklerimiz’ ve onlarla beraber yaşayabilme ihtimali için öyle ümit veriyor ki film...
Muhakkak izleyin derim. Yılın değil, bu dönemin filmidir...
8 MART’TA CAM TAVANLARA KAFA ATMAK!