Bir açıdan “15 Temmuz şehitlerini anma etkinlikleri” ile “Kemal Kılıçdar- oğlu’nun uzun yürüyüşü” Türkiye’de yarı yarıya ayrışımın yansıması gibi algılar üretebiliyor.
Batı medyasında iki farklı zihniyette
ayrışmanın “derinleştiği” iddiaları yayımlanmakta.
Ama...
Başka açıdan bakıldığında, “demokrasi derinliği tahlili” de yapılabilir.
Şöyle ki...
Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’da “demokrasi yürüyüşünü” başlatıyor.
Arkasında gittikçe büyüyen bir toplulukla İstanbul’a kadar, “demokrasi olgunluğu” denebilecek yürüyüşünü ufak tefek tatsızlıklar dışında tamamlayabiliyor.
Bu yürüyüş devletin görevlendirdiği “güvenlik güçlerinin” koruması altında gerçekleşiyor.
Türkiye’nin daha önceki dönemlerden siyaset sicilinde böyle bir görüntü yok.
Muhalefet lideri siyaseti Meclis dışına, caddelere, şehirlerarası yollara döktüğünde “polis” görüntüsü varsa, bu hep, hareketi “engellemek”, topluluğu “dağıtmak” için olmuştur.
Coplar inip kalkar, polis atları topluluğun üzerine sürülür, hadiseler çıkardı.
Hatta vaktiyle İsmet İnönü’nün başına atılan taşlar gibi, demokraside ilkelliği yansıtan çok üzücü, rahatsız edici, toplumda ayrışmayı tetikleyen müdahaleler olurdu.
Bu kez, -tam tersine- polis, muhalefet liderinin ve beraberindekilerin bu “demokratik hak kullanımını” korumak için vardı yürüyüşte.
Kılıçdaroğlu ve takipçilerine dışarıdan olası tecavüzleri, müdahaleleri, engellemek üzere iktidar tarafından görevlendirilmişti polis.
Bu açıdan bakıldığında “güzel bir tabloydu.”
“İşte demokrasi” ilk izlenimini veriyordu.
......................