Sultanahmet katliamını yapan “canlı bomba” Suriye istihbarat
örgütü “El Muhaberat” ile bağlantılı mı?
Bu iddiaları güçlendiren bulgular ortaya çıkmakta.
“IŞİD’in farklı gruplarının, farklı güçlere ve devletlere servis
verdiği” yolundaki istihbarat tespitleri yeni değil.
.......................
Yani...
Canlı bombanın Sultanahmet katliamı arkasında Esad Suriye’si
olabilir.
Peki...
Bu potansiyel tehlike bilinirken neden Türkiye istihbaratı ve
güvenlik kurumları önceden haber alıp önleyemedi?
Bu olay özelinde tüm Türkiye’yi hedefleyen IŞİD eylemleri için
genelleme yapmak doğru olmaz.
Bir kısmı medyaya yansıyan ama çoğu -topluma endişe psikolojisi
yüklememek, yaşamın akışını olumsuz etkilemekten sakınmak- için
açıklanmayan IŞİD eylem girişimleri oluyor.
Bunlar istihbaratla saptanıyor ve baskınlarla, sorgulamalarla,
gözaltılarla, tutuklamalarla sessiz sedasız önleniyor.
Düşünün...
Bunların hepsi açıklansa özellikle büyükşehirlerde yaşam ne hale
gelir!
Alışveriş merkezleri, metro, otobüs, vapur gibi toplu taşıma
araçları, sinemalar, konserler, kalabalık caddeler, meydanlar
“korku tünellerine” dönüşür.
Ekonominin soluğu tekler.
Ayrıca...
Zaten iptalleri kaygı vermeye başlayan turizm damarları da
tıkanır.
........................
IŞİD, PKK ve onların taşeronu örgütlerin arkasında Suriye ya da
başka devletlerin amacı da öncelikle budur.
Türkiye çok yönlü terör saldırısına karşın bunların üstesinden
gelebilmek gücünü etkinlikle ortaya koyabiliyorsa bunun bir nedeni
de “ekonomisidir.”
Evrensel normların gerisinde olsa bile demokrasisi ve sağlam basan
ekonomisi Türkiye’nin “soft power (yumuşak güç)” desteğidir.
Bu ikisi olmasa, “modern, disiplinli, eğitimli, teknolojik
donanımlı, deneyimli, gelenekleri sağlam, morali yüksek” olsa da
TSK tek başına bu kadar etkili olamaz.
Emniyet güçlerini de buna ilave edelim.
O halde...
İster Suriye, ister bölgede IŞİD, PKK ve diğer taşeron terör
örgütleriyle “vekâlet savaşları” yürüten aktör devletler
Türkiye’nin ekonomisini ve demokratik yapılanmasını hedef
alıyor.
Bu “soft power” desteklere Ankara normal süreçlerden çok daha fazla
yoğunlaşmalı, bunları daha da güçlendirmeli.
........................
1970’li yılların sonlarına doğru Türkiye’de gene oluk oluk kan
akıyordu.
Güneydoğu’da PKK...
Büyük kentlerde ise sol ve sağ çatışmaları...
Günde terör 30-40 can alıyordu.
Aralarında eski başbakanın, komutanların, gazete genel yayın
yönetmenlerinin, sendika başkanlarının, siyasi parti
yöneticilerinin de olduğu suikastlar kopmuş bir tespihin taneleri
gibi toprağa düşüyordu.
Ekonomi de berbattı.
Röntgen filmi, ilaç bile alacak döviz yoktu.
Tokyo gibi başkentlerde büyükelçilik çalışanlarına maaşları bile
-zaman zaman- ödenemiyordu.
Akaryakıt darlığı nedeniyle benzin istasyonları önünde kuyruklar
uzanıyordu, fabrikalar enerji yoksunluğu nedeniyle üretimlerini
düşürüyor hatta zorunlu tatile giriyordu.
Ve...
O zaman şöyle bir soru gündemdeydi: “Önce terör mü önlenmeli yoksa
ekonomi mi düzeltilmeli?”
Sıkıyönetim nedeniyle zaten “demokrasi”den söz etmek “lükstü.”