Avrupa Birliği’nin o zamanki adı “Ortak Pazar”dı.
Türkiye ile Ortak Pazar arasındaki Ankara Anlaşması’nın imza törenini izlediğimde gazetecilikte ilk günümdü.
Hukuk Fakültesi 1. sınıf öğrencisi Güneri’nin stajyer muhabirliğe ilk adımı.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü “imza atmaya” zorlukla ikna edilmişti.
Osmanlı’nın Avrupa’ya imtiyazlar tanıyan “kapitülasyonlar” ve borçları nedeniyle Avrupalıların Osmanlı devlet gelirlerinin tümüne el koyduğu “düyun-u umumiye” travması İsmet Paşa’nın hâlâ yürek sızısıydı.
Travmasıydı.
Dışişleri ve Maliye bakanlarına gene “Osmanlı döneminin o hacir konulmuş durumuna düşer miyiz, böyle bir tehlike var mı?” diye sormuş.
“Hayır Paşam” güvencesine rağmen tatmin olmamış, bu kez de “İstediğimiz zaman bu ortaklıktan kendi irademizle çıkabilir miyiz?” sorusunu yöneltmişti.
Kesin “evet” cevabını aldıktan sonra imza törenine gelmişti.
.......................
Aradan 50’li yılı aşkın süre geçti.
Türkiye’nin, adı “Ortak Pazar”ken, “Avrupa Birliği”ne (AB) yolculuğunun bütün kavşaklarına gazeteci olarak tanıklık ettim.
Rahmetli Turgut Özal “AB’ye tam üyelik için başvuru” yaptığında “Uzun ince bir yola girdik” demiş ve şöyle uyarmıştı:
“Belki aşağılayacaklar, iteleyecekler, engeller koyacaklar... Ancak yılmamalıyız. Sonuna kadar yürümeliyiz. AB’ye tam ortaklık hedefine varmalıyız.”
H H H
Gerçekten de dediği gibi oldu.
Hatta daha fazlası.
Bugünlerde de AB ile yaşananlar Özal’ın öngörüsüyle örtüşmekte.
AB’nin ayak oyunları, ikili politikaları, bazen de kabalıkları Türkiye’nin bölücü düşmanlarına yataklık etmesi içimizde fay kırıkları oluşturuyor. Öfke dalgalarını kabartıyor.
Ancak...
Hedef AB yolculuğunu kesmedik.
Rotadan kopmadık.