İletişimin “altın kuralı...”
Olayın ne olduğu ve nasıl anlatıldığından çok “nasıl algılandığı”
önemlidir.
.....................
15 Temmuz “Darbe kalkışımı” seçimle gelmiş Cumhur-başkanı’na, meşru
hükümete, meşru muhalefete karşıydı.
Yani...
Demokrasiye...
Türkiye’nin de içinde olduğu Batılı demokrasi bloğunda seçimle
gelmiş yönetimlerin, bu darbeyi haber aldıkları anda “TV
ekranlarından kınamaları, Türkiye’de seçimle göreve gelmiş yönetimi
destekledikleri” yolunda net ve kararlı açıklamalar yapmaları
gerekirdi.
Ne yazık ki bu destek en gerekli olduğu saatlerde Türkiye
demokrasisine sunulmadı.
ABD ve Avrupa ülkelerinin yöneticileri -hadi darbe kalkışımının
yaşandığı saatlerde destek refleksini gösteremediler diyelim- hiç
değilse ertesi gün ve izleyen günlerde devletleri adına “özel
temsilciler” göndermeliydiler.
Türkiye demokrasisine omuz verdiklerini bu ziyaretlerle ve basın
açıklamalarıyla ortaya koymalıydılar.
IŞİD terör saldırısında liderler düzeyinde Paris’te protesto
yürüyüşüne katılanlar, yüzlerce kişiyi öldüren, binlerce sivil
masumu yaralayan darbecileri protesto etmekte “düşük profil”
çizdiler.
Darbe girişimini birkaç satırla kınarken ifadelerinin ağırlıklı ve
daha uzun bölümü “darbecilere karşı polisiye ve adli sürece”
odaklandı.
ABD ve Avrupa medyası da aynı havadaydı.
Hâlâ da öyle...
Kimisi daha da ileri giderek, “Türkiye’de otoriterleşmeye gerekçe
oluşturmak” için bir “tiyatro darbe” imaları da yaptı.
.......................
O halde “iletişimde” ciddi bozukluk var.
Türkiye gerçekleri kendini yeterince ifade edemiyor.
Algılanması yanlış.
Bunun hiç zaman yitirilmeden düzeltilmesi gerek.
Ne demek “tiyatro!”