Türkiye gündeminin tepesine birden “yeni anayasada laiklik” tartışması.
Ortada yeni bir anayasa “taslağı” bile yok.
İktidarın çalışması sürmekte.
Ama...
Sanki Güneydoğu’dan her gün şehit cenazeleri gelmiyor, Kilis’e atılan IŞİD roketleriyle canlarımız yitirilmiyor, canlı bombalar patlamıyor, Meclis’te dokunulmazlık gibi duyarlı oturumlarda yumruklaşmalar olmuyor da...
Beyaz zambaklar ülkesindeyiz de oturup “Anayasada laiklik olsun olmasın”ı tartışıyor Türkiye.
Dahası...
Hukukçuların metni cilalı olsun diye, bir edebiyat yazarı son şeklini verecekmiş.
Allah korusun ama tarihten bir sayfayı hatırlıyorum.
Fatih Sultan Mehmet Bizans kapılarına dayanmış, gemilerini karadan Haliç’e indirmiş, kentin surları yıkılmakta...
O sırada Ortodoks papazlar “meleklerin cinsiyetini tartışıyorlar... Erkek mi dişi mi?..”
......................
Türkiye’nin sorunu “laiklik” değil.
“Laiklik” artık beyin dokularımıza yerleşmiş. Yapılacak şey, anlamını daha da “işlevsel” hale getirmek ve inanç özgürlüklerini tüm toplumu kucaklayacak kapsama kavuşturmak.
Örneğin...
AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) son kararı...
“Alevilerin cemevlerini ibadethane olarak resmen kabul edin” kararı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Her inanç sahibi istediği şekilde inancını yaşayabilmekte özgür olmalı” söylemiyle de örtüşüyor.
Alevi yurttaşlarımız “Cemevleri bizim ibadethane-mizdir” diyorlarsa bunun inkârı da olmaz.
Diyanet İşleri bunun gereğini yerine getirmelidir.
İktidar da bunun için siyasi iradeyi ortaya koymalıdır.
Kimse kimseye inanç dikte edemez.