Bayram boyunca Bodrum’ daydım.
Her gün yandaki plajdan bizim tesisin önündeki sahile “siyah tesettür deniz giysileri” içinde iki genç hanım geçiş yapıyordu.
Bel hizasını biraz aşan suda saatlerce kaldılar, aralarında konuştular.
Etraf tamamen bikinili kadınlar, kısa şortlu, üstleri çıplak erkeklerle dolu.
Kimse kimseye yan gözle bakmadı, kimse kimseyi rahatsız etmedi.
İşte birlikte yaşama kültürü...
......................
Bir de İstanbul’da olan çirkinliğe bakalım...
Ayşegül Terzi adlı genç bir hemşireyi “şort giydiği” gerekçesiyle (!!!) Abdullah Çakıroğlu adlı bir “sapien” toplu taşıt aracında darp etti.
Tekmeyle...
Genç hemşirenin kafasında patlayan tekme, çenesinde izler bıraktı.
Fakat o ne, yargı “Hafif yaralama katalog suç değildir, tutuklanmasına gerek yoktur” hükmüyle Abdullah Çakıroğlu adlı “beyefendiyi (!!!)” serbest bıraktı.
......................
“Beyefendi” bağlamında bir parantez...
Atatürk, sofrasında konuk olan birisine içerlemiştir.
Ona sürekli “beyefendi” diye hitap etmektedir.
Atatürk’e sorar:
“Paşam, bana neden her zamanki gibi ismimle ya da çocuk diye değil de beyefendi diye hitap ediyorsunuz?”
Atatürk’ün cevabı kısa ve net:
“Senin gibisine adam denemez de ondan...”
Neden açtım ki bu parantezi!
.......................
İstanbul’daki “tekme”ye dönelim:
Kamuoyunda öylesine tepki dalgaları kabardı ki Abdullah Çakıroğlu beyefendiyi (!!!) yeniden aldılar.
“Eylem ve söylemiyle toplumda düşmanlık yaratmak” suçlamasıyla gene yargıda.
Ayrıca...
Tepkiler sonucu Adalet Bakanlığı harekete geçti.