Türkiye’nin gündeminde ilk sıradaki 3 konu:
- “PKK’nın kanlı ve insafsız cinayetlerle sürdürdüğü mahalle işgalleri...”
- “PYD’nin ‘Kuzey Kuşağı’ diye anılan ve Güney sınırını boydan boya kuşatan, Akdeniz’e ulaşmak amaçlı ‘devletleşme’ süreci...”
- “Başkanlık sistemi tartışmaları..”
.......................
Bu üçüncüsü ilk ikisinden farklı görünse de aslında -dolaylı olarak- ilgilidir.
Çünkü...
Türkiye’nin kalıcı bir iç barışa kavuşması için PKK’nın silahlı siyasetini dayanaksız bırakacak yeni bir Anayasa ihtiyacı “işlevsel” ve “hayatidir.”
Türkiye’yi “bağımsız ve eşit kuvvetler ayrılığı” yapılanmasıyla “insan haklarına dayalı eşit vatandaşlık” sunan yeni ve çağdaş bir Anayasa “çözümün temelidir.”
İnsanlarımızın “aidiyet duygularını” eşitleyecek ve bütünleştirecek temel bu “yeni Anaysa” olacaktır.
İleri demokrasilerdeki “denge-fren” mekanizması ise -ister başkanlık, ister parlamenter sistem olsun- yeni Anayasa’nın “vazgeçilmezi” omurgadır.
Bu tanım da mutabakat sağlandıktan sonra “başkanlık” da, “parlamenter sisteme devam” seçeneklerinden biri tercih edilir.
İKİ AŞAMA
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan “başkanlık sistemine göre yapılanacak Anayasa’nın Meclis’te kabul edilse bile halk oyuna da sunulması gerektiğini, son ve kalıcı kararı halkın vereceğini” söylüyor.
Bu söylemin mevcut Meclis aritmetiğine göre “şifrelerini” şöyle çözmek mümkün.
AK Parti tek başına Anayasa’yı değiştirecek Meclis çoğunluğuna sahip değil.
Ama...
Başkanlık sistemine göre yapılandırılmış yeni bir Anayasa’yı referanduma götürme çoğunluğunu sağlayabilecek oyla kabul ettirebilir.
“Aradaki az sayıda oyun sağlanacağı” gibi bir kanaat hissediliyor.
Bu “ilk aşama” zor ama gene de mümkün.
Sonrasında...
Yüzde 50’den fazla oyla tek başına iktidara gelmiş AK Parti ve Cumhurubaşkanı seçiminde yüzde 53 oy almış Erdoğan’ın, yeni Anayasa’yı -hararetli bir kampanyayla- referandum sandıklarından çıkarması birinci aşamaya göre daha şanslı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim kazanma tecrübe birikimi ve ustalığı bilinmeyen şey değil.
NASIL BİR ANAYASA
BURAYA kadar “siyaset faktörünü” irdeledik.
Peki...
Ya “hukuk”, özellikle “evrensel hukuk”?
Cumhurbaşkanı Erdoğan “yerli, milli ve kadim yönetim geleneğimiz” vurgularını yapıyor.
Buna “Türk modeli Anayasa” başlığını koyuyor.
Elbette...
“Milli” ve “yerli” söylemlerine kimsenin itirazı olamaz.
Bunların “evrensel hukuk”un “vazgeçilmezleri” denge-fren, kuvvetler ayrılığı gibi temel taşlarından yoksun düşünülemeyeceği de bir gerçektir.
Çünkü...