9’uncu Cumhur-başkanı Süleyman Demirel doğduğu İslamköy’de dün anıldı.
“Demirel’li yılları” başından sonuna kadar yaşayan gazeteci kuşağındanım.
Yakından tanımak imkânım da oldu.
İlk kez Ankara’daki “müteahhitlik bürosunda” konuştuk.
Ertesi gün toplanacak AP (Adalet Partisi) kongresinde başkanlığa adaydı.
Duvarı boydan boya kaplayan Türkiye haritası üzerine yüzlerce başları renkli raptiyeler saplanmıştı.
Bir renk çok ağır basıyordu.
“Bunlar bana oy verecek delegeler” demişti Demirel.
Ertesi gün kongrede seçim sandıklarından çıkan oylar sayılıp, açıklandığında gördük ki Demirel bir gün önce söylediği rakamdan sadece 1 eksikle seçilmiş.
O tek bir delege de hasta olduğu için kongreye gelememiş.
“Hesap adamı Demirel” söylemi ilk kez bu “tahminde kesinlik” olayıyla medyaya yansıdı, yerleşti, benimsendi.
O zamanlar cepte taşınabilen elektronik hesap makinesi, hele böyle telefonun içine bile konulanı yoktu.
Cebinde “mühendis cetveli” denen bir aparat taşırdı.
Anında hesap yaparak cevap verirdi.
....................
İlerleyen yıllarda “mühendis cetvelinin yerini avuç içi kadar Anayasa” aldı.
Mendil cebinde taşırdı o mini Anayasa’yı.
Siyasetin düğümlendiği bütün soruları, mendil cebinden çıkardığı o mini Anayasa’yı açarak ve maddeler okuyarak cevaplardı.
Mesajı “hukuk devletiydi...”
27 Mayıs ihtilali ve sonrasındaki “nakıs darbe” girişimleri ve siyaset üzerine düşen gölgesi yıllar boyu süren “silahlı kuvvetler birliği” adlı oluşumlara karşı sürekli “anayasal hukuk devleti zeminini” referans gösterirdi.
....................