Sadece 2016 Türkiye’si değil.
“Gerileme devrinden” başlayarak yıkılana kadar Osmanlı Devleti ve
küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti de çok zorlandığı, kritik
süreçlerden geçti.
Osmanlı’nın son yüzyılında politikası, dinde “reform” ve bilimde
“rönesans”la gelişmeye, aydınlanmaya geçmiş “sanayi devrimiyle”
daha da güçlenmiş, Afrika ve Asya’daki sömürgelerinden sağladığı
olanaklarla zenginleşmiş “büyük devletler” arasında dengeler
kurmaya odaklıydı.
O büyük devletler arasındaki çekişmelere / düşmanlıklara oynayarak
kâh birine, kâh diğerine yaklaşıyordu/dayanıyordu.
***
Bu oyunu en iyi oynayan Sultan Abdülhamid’di.
İttihat ve Terakkiciler devleti ele geçirdikten sonra bu satrançta
çırak çıktılar.
İngiltere, Fransa blokuna karşı Almanlara oynadılar.
Sonuç malum.
Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesi üzerine “final” perdesi indi.
***
Genç Cumhuriyet’in 1940’lı ilk yıllarında Türkiye gene bu zorlu
vadiye girmişti.
II. Dünya Savaşı yılları Türkiye’yi 2 blok arasında
sıkıştırıyordu.
Vadinin bir tarafında İngiltere, Fransa, Amerika...
Diğer tarafında Almanya...
2 bloktan birini seçmeye zorlanıyordu Türkiye.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü hem iyi bir “briç” oyuncusuydu,
hem “usta satranççı...”
Savaş yılları boyunca İsmet Paşa Türkiye’yi kullandırtmadı.
Dahası...
O iki bloku birbirine karşı kullandı.
Dış politikada “ustalıktan” üst mertebe “üstatlıktı” bu.
Savaşı sonunun belli olduğu son haftalarda Türkiye’nin İngiltere,
Fransa, ABD blokuna geçtiğini açıkladı.
Almanya’ya “gösteri” niteliğinde savaş ilan etti.
Ama...
Zaten ortada savaşacak Almanya kuvveti kalmış değildi.