AK Parti 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldiğinde
Süleyman Demirel’in Recep Tayyip Erdoğan’a “siyaset vecizesi” gibi
bir söylemi olmuştu:
“Tek başına iktidar olan büyük bir grubu bütün halinde tutmak
zordur ama önemlidir.”
Erdoğan 14 yıllık AK Parti iktidarı boyunca bu bütünlüğü korudu
ve sürdürdü.
Kopmalar olmadı mı?
Kurucular zaman içinde kenara çekilmediler ya da itilmediler
mi?
AK Parti hareketinin başındaki “baba” isimler bir şekilde devre
dışı kalmadılar mı?
Bu soruların hepsine “evet” cevabı verilebilir.
Ancak...
Parti bütünlüğünde kırılmalar, “blok kopmalar” yaşanmadı.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da AK Parti’de gözler Recep Tayyip
Erdoğan’a kilitli kaldı.
.......................
Avrupa siyaset dilinde, Fransa’dan alınan bir deyim vardır:
“Eminence gris...”
Anlamı “gri irtifa (yükseklik)”
Algılanması ise “gri iktidar.”
Bir bakıma “gölge doruk...”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe’deki varlığıyla işte bu konumda.
“Reis’in daima duruma hakim olduğu” psikolojisi ile parti
bütünlüğünü sürdürüyor.
Başbakan Davutoğlu’nun “Başbakanlıktan istifa edebileceği”
söylentileri dalgalar halinde yayılırken, Beştepe’deki “olağan
görüşme” -gerekçe açıklanmaksızın- bir gün önceye (dün akşama)
alınmışken piyasaların ateşi yükselmedi. Birkaç “tık” oynamada
kaldı.
Yani...
Piyasa da, siyaset de “olası bir değişikliği” ya da “doruk
profilinin” aynı kalmasını satın almış görünüyor.
Buna “Erdoğan’a endeksli istikrar faktörü” denebilir.
........................
Ama...
Milyarda bir ihtimal elbette değil -sadece belirleyici faktörü-
vurgulamak için soruyorum.
Ya tersi olsaydı?
Örneğin...
Murat Vargı ve Bekir Okan’ın düzenledikleri “Özal’ı Anmak” vefa
etkinliğinde Turgut Özal’ın en yakınlarından dinlediğim bir
“Cumhurbaş-kanlığı’nı bırakmak ve sahaya inmek” olayı var.
Turgut Özal, kurduğu partinin Başbakanı Mesut Yılmaz’la sürekli
“sürtüşme” hatta “çatışma” halindeydi.
Bundan daha önemlisi, kurduğu ve tek başına iktidar yaptığı
partinin geleceğinden kaygı duymaya başlamıştı.
“ANAP’ın yörüngesinden çıktığını ve kimlik değiştirdiğini”
düşünüyormuş.
Cumhurbaşkanlığından istifa etmeye yeni bir parti kurarak başına
geçmeye karar vermiş.
Partinin tüzüğü yazılmış.
Çalışmaların yürütüleceği bina kiralanmış, tefriş edilmiş.
Kalp krizi geçirerek vefat etmeseymiş, o hafta istifasını
açıklayacakmış.
Düşünüyorum da, Özal istifa etseydi piyasalar da siyaset de
sarsılırdı.
2016 yılı Türkiye’sine gelelim.
Recep Tayyip Erdoğan, bırakın istifayı, bunun iması ya da
işaretleri bile olsa, ekonominin ve siyasetin “deprem sarsıntıları”
çok daha büyük yaşanır, Türkiye’nin çivileri çıkar.
İster “karşı” yüzde 50’den, ister Erdoğan’ın yanındaki yüzde 50’den
olun...
Çıkmaz mı?
........................
AK Parti yönetimini, Beştepe’yle ilişkilerini bilemem.
Ama...
Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nun “artıları” görev süresi boyunca
“eksilerinden” fazlaydı.
Yoğun çalıştı, etik değerlerine gölge düşürmedi.
Şu satırlar yazılırken henüz Beştepe’deki “duyarlı” görüşme
başlamamıştı.
Fakat “heyecan” yüksek olmakla beraber “istikrar kaygısı”
hissedilmiyordu.
Görüntü buydu.
........................
Sonu “adeta” belli olan sonuç. Resmi bir açıklama yok ama Ak Parti
kongreye gidiyor. Ahmet Davutoğlu’nun “Genel başkanlığa aday
olmayacağını” açıklaması beklenmekte. Başbakanlığı da bir süre daha
sürdürecek. “Başkanlık sistemi” değilse bile sistemin fiili tanımı
bir kere daha vurgulandı.