Güneri Civaoğlu Milliyet Gazetesi

Duyarlı saatler

AK Parti 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldiğinde Süleyman Demirel’in Recep Tayyip Erdoğan’a “siyaset vecizesi” gibi bir söylemi olmuştu: “Tek başına iktidar olan büyük bir grubu bütün...

05 Mayıs 2016 | 213 okunma

AK Parti 2002 seçimlerinde tek başına iktidara geldiğinde Süleyman Demirel’in Recep Tayyip Erdoğan’a “siyaset vecizesi” gibi bir söylemi olmuştu:
“Tek başına iktidar olan büyük bir grubu bütün halinde tutmak zordur ama önemlidir.”

Erdoğan 14 yıllık AK Parti iktidarı boyunca bu bütünlüğü korudu ve sürdürdü.
Kopmalar olmadı mı?
Kurucular zaman içinde kenara çekilmediler ya da itilmediler mi?
AK Parti hareketinin başındaki “baba” isimler bir şekilde devre dışı kalmadılar mı?
Bu soruların hepsine “evet” cevabı verilebilir.
Ancak...
Parti bütünlüğünde kırılmalar, “blok kopmalar” yaşanmadı.
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da AK Parti’de gözler Recep Tayyip Erdoğan’a kilitli kaldı.
.......................
Avrupa siyaset dilinde, Fransa’dan alınan bir deyim vardır:
“Eminence gris...”
Anlamı “gri irtifa (yükseklik)”
Algılanması ise “gri iktidar.”
Bir bakıma “gölge doruk...”
Cumhurbaşkanı Erdoğan Beştepe’deki varlığıyla işte bu konumda.
“Reis’in daima duruma hakim olduğu” psikolojisi ile parti bütünlüğünü sürdürüyor.
Başbakan Davutoğlu’nun “Başbakanlıktan istifa edebileceği” söylentileri dalgalar halinde yayılırken, Beştepe’deki “olağan görüşme” -gerekçe açıklanmaksızın- bir gün önceye (dün akşama) alınmışken piyasaların ateşi yükselmedi. Birkaç “tık” oynamada kaldı.
Yani...
Piyasa da, siyaset de “olası bir değişikliği” ya da “doruk profilinin” aynı kalmasını satın almış görünüyor.
Buna “Erdoğan’a endeksli istikrar faktörü” denebilir.
........................
Ama...
Milyarda bir ihtimal elbette değil -sadece belirleyici faktörü- vurgulamak için soruyorum.
Ya tersi olsaydı?
Örneğin...
Murat Vargı ve Bekir Okan’ın düzenledikleri “Özal’ı Anmak” vefa etkinliğinde Turgut Özal’ın en yakınlarından dinlediğim bir “Cumhurbaş-kanlığı’nı bırakmak ve sahaya inmek” olayı var.
Turgut Özal, kurduğu partinin Başbakanı Mesut Yılmaz’la sürekli “sürtüşme” hatta “çatışma” halindeydi.
Bundan daha önemlisi, kurduğu ve tek başına iktidar yaptığı partinin geleceğinden kaygı duymaya başlamıştı.
“ANAP’ın yörüngesinden çıktığını ve kimlik değiştirdiğini” düşünüyormuş.
Cumhurbaşkanlığından istifa etmeye yeni bir parti kurarak başına geçmeye karar vermiş.
Partinin tüzüğü yazılmış.
Çalışmaların yürütüleceği bina kiralanmış, tefriş edilmiş.
Kalp krizi geçirerek vefat etmeseymiş, o hafta istifasını açıklayacakmış.
Düşünüyorum da, Özal istifa etseydi piyasalar da siyaset de sarsılırdı.
2016 yılı Türkiye’sine gelelim.
Recep Tayyip Erdoğan, bırakın istifayı, bunun iması ya da işaretleri bile olsa, ekonominin ve siyasetin “deprem sarsıntıları” çok daha büyük yaşanır, Türkiye’nin çivileri çıkar.
İster “karşı” yüzde 50’den, ister Erdoğan’ın yanındaki yüzde 50’den olun...
Çıkmaz mı?
........................
AK Parti yönetimini, Beştepe’yle ilişkilerini bilemem.
Ama...
Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu’nun “artıları” görev süresi boyunca “eksilerinden” fazlaydı.
Yoğun çalıştı, etik değerlerine gölge düşürmedi.
Şu satırlar yazılırken henüz Beştepe’deki “duyarlı” görüşme başlamamıştı.
Fakat “heyecan” yüksek olmakla beraber “istikrar kaygısı” hissedilmiyordu.
Görüntü buydu.
........................
Sonu “adeta” belli olan sonuç. Resmi bir açıklama yok ama Ak Parti kongreye gidiyor. Ahmet Davutoğlu’nun “Genel başkanlığa aday olmayacağını” açıklaması beklenmekte. Başbakanlığı da bir süre daha sürdürecek. “Başkanlık sistemi” değilse bile sistemin fiili tanımı bir kere daha vurgulandı.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kamala’nın Alpha Kappa Alpha kardeşleri... 27 Temmuz 2024 | 156 Okunma Macron ve Biden farkı... 09 Temmuz 2024 | 1.476 Okunma Futbol nadiren futboldur 07 Temmuz 2024 | 1.296 Okunma Nazım, Atatürk ve Bozkurt... 05 Temmuz 2024 | 1.263 Okunma Fransa aşırı sağında gizemli aşk 02 Temmuz 2024 | 222 Okunma