DARBELERİ yaşamış bir gazeteci olarak “Cuma gecesi sahnelenen
kalkışımın başarısız kalacağını” görmüştüm.
Gece gazeteye geldiğimde arkadaşlarla da paylaştım.
Bir kalkışım ki...
Arkasında, yanında hiç destek yok.
- HDP ve Vatan Partisi’nden tutun CHP’si, MHP’siyle ve elbette
iktidar partisiyle hepsi blok halinde darbe girişiminin
karşısında... Daha kalkışımın ilk saatlerinde liderler darbecilerin
karşısında ve demokrasinin yanında olduklarını açıkladılar. (1 gün
sonra TBMM Başkanı Kahraman’ın Meclis’te okuduğu grubu olan 4
siyasi partinin ortak açıklaması da bunun kanıtı.)
Yani...
Tüm etnisiteleri, farklı siyasi görüşleri, mezhepleriyle milletin
tümü demektir bu. (Hatta artık aktif siyasette olmayan eski DYP
Genel Başkanı Tansu Çiller’de darbecilerin karşısında ve
demokrasinin yanında olduğunu açıkladı.)
- Neredeyse TSK kadar sayısal büyüklüğe sahip polis de -anında-
karşı tavra geçti.
- TSK’nın Genelkurmay Başkanı’ndan başlayarak kuvvet komutanları
imza koydukları “emir ve komuta zinciri” içinde bir hareket de
değil.
Sonraki saatlerde TRT’yi basan kalkışımcıların nöbetçi spikere
silah tehdidi altında okuttukları “TSK yönetime el koymuştur” darbe
bildirimi altındaki imza da hareketin küçük bir maceracı gruba ait
olduğunu ortaya koyuyordu.
“Genelkurmay Başkanlığı” imzası belirsizdi.
“Genelkurmay Başkanı Org. Hulusi Akar ve Kuvvet Komutanları”
denilmiyordu. (Zaten Org. Akar’ın kalkışımcı subaylar tarafından
rehin tutulduğu bilgisi de az sonra TV ekranlarına yansıdı.)
2 savaş jetinin alçaktan uçarak ses hızı süratini aştığında
çıkardığı patlama efekti, 2-3 helikopterin Ankara üstünde dolaşması
bu kalkışımın akim kalacağının işaretiydi.
Caddelerde, meydanlarda, stratejik yerlerde, polis görüntüleri
giderek çok daha yoğun ve etkin hale gelmişti.
- Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, siyasi parti liderlerine
“kalkışımcılar” dokunamamışlardı bile.
Başbakan Yıldırım TV ekranlarından darbe kalkışımcılarına meydan
okumuştu, “hepsinin en ağır şekilde cezalandırılacaklarını”
özgüvenli bir ses tonuyla açıklamıştı.
- Yazılı basın henüz rotatiflerini döndürmemişti ama “karşı tavrı”
yazarlarla yapılan söyleşilerde vurgulanıyordu.
TV’ler ise “demokrasinin yanındaydı.”
Kalkışımcılara karşı direnişteydi.
CNN’i basarak boşaltan, yayını kesmeye çalışan, kalkışımcıların
emrindeki bir grup askere karşı, çalışanların direnişi bunun
örneğidir.
......................
Evet...
Yaşama şansı olmayan bir “hastalıklı prematüre” doğum gibiydi bu
cılız kalkışım.
Sonu belli bu kalkışım macerası sürerken temennimiz “can kaybı
olmaması, kan akmadan/akıtmadan hepsinin teslim olmalarıydı.”
Ne yazık ki bu dileğimiz gerçekleşmedi. Çok sayıda can kaybı oldu.
İnsanlarımız yaralandı.
Kalkışımcıların helikopterlerinden sivillere ateş edildi, TBMM
dahil bazı önemli noktalar bombalandı.
Ne yazık ki vandalca bazı kanlı linç olayları da yaşandı.
Kalkışımcıların “Tatbikat var” diye caddelere, meydanlara,
köprülere sürdüğü askerler de aldıkları emir gereği hiç istemeden
de olsa sivillere, polislere tetik çektiler.
Burada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CNN’den görüntülü
telefon konuşmasında “milletin meydanlara, havalimanlarına
gitmeleri, kalkışımcıların namluları, zırhlıları, tankları
karşısında bedenlerini kalkan yapmaları” çağrısının önemine işaret
etmekte fayda var.
Bu çağrıyla birlikte akmaya başlayan insan seli “belirleyici”
oldu.
Silahlı Kuvvetler ve diğer güvenlik güçleri zaten kalkışımcıları
sıfırlayacaktı ama insan seli kaçınılmaz sonu yakınlaştırdı.
Gerçi gene de çok kan döküldü ama bu insan selinin kalkışımcıları
boğması daha fazla can kaybını önledi.
Kalkışımcıların moralini çökertti.