15 Temmuz “FETÖ darbe kalkışımı” çok “vahim” olaydı.
Gerçi hâlâ aydınlanmamış “karanlık delikler” var ama bunlara
girmeden fotoğrafın bütününe bakarak “uçurumun kenarından
döndüğümüz” tartışmasız gerçektir.
Kalkışım bastırılamasaydı, elbette, “meşru demokrasi” yanlısı
güçler direnecekti.
Başta Ankara olmak üzere Türkiye’nin orta ve batı bölgelerinde
çatışmaların süreceğini görmek için “kâhin” olmaya gerek yok.
Dinlediğim senaryolara göre, Türkiye’nin “hassas bölgelerindeki”,
özellikle Güneydoğu’daki özel kuvvetler Ankara’ya, batıya
kayacak/kaydırılacaktı.
Güneydoğu’da oluşacak boşluğa PKK ve PYD’den hareketlenmeler
olacaktı.
Daha önce Diyarbakır ve Güneydoğu’nun bazı noktalarında
“kurtarılmış özerk bölgeler” ilan etmiş PKK kalkışımını
hatırlayalım.
Türkiye’nin güvenlik güçlerinin oraları temizlemesi aylar süren
operasyonları gerektirmişti.
15 Temmuz ile ilgili anlattığım senaryo gerçekleşseydi, bu kez PKK
alanı boş bulabilecekti.
“Kobani” örneği “yönetim oldubittileri” ile karşı karşıya
kalabilirdik.
Devreye -hadi adlarını vermeyeyim- dediğimiz yabancı devletler
girebilirdi.
Olayın -ağzımdan yel alsın- “uluslararası sorun” olarak “BM’ye
götürmeye kadar yolu vardı.”
Zaten 15 Temmuz darbe kalkışımcıları, dost bilinen ülkelerde bugün
bile koruma altında değiller mi?
Kaybettiğimiz canlar pahasına bu büyük badireyi atlattı
Türkiye...
ALGI
ANCAK hadisenin “ciddiyetini/vahim gerçekliğini” Türkiye’nin
yeterince anlatabildiği söylenemez.
Bırakın sınırların ötesindeki coğrafyaları, Türkiye içinde bile “15
Temmuz’un bir kurmaca, bir tiyatro olduğunu” düşünenler az
değil.
Zaman zaman onlarla karşılaşıyorum.
Darbe gecesinin dehşetini yaşayan kendi insanlarımız arasında bile
“inanmayanlar” varsa, Avrupa’daki, Amerika’daki “kuşkular” haydi
haydi mümkün.
“İletişimle görüntülenmenin” belirleyici olduğu bir çağdayız.
Gerçeklerin üstü, iletişim bombardımanıyla oluşturulan “algılarla”
örtülüyor.
Kamuoyları bu “üretilmiş algıları” kabul ediyor.
Algılar üzerinden kanaat ve karar sahibi oluyor.
.....................