Bir ülkede kan kokusu alanlar saldırıya geçer.
PYD Başkanı Salih Müslim’in “Amerika’dan silah aldık, almaya devam
edeceğiz. (Türkiye’ye karşı) Kendimizi gerekirse savunuruz” söylemi
bu yoruma açık.
Bu, eylemsel ağırlığı olmasa da tavır ciddiyeti taşıyan bir “ses
yükselişidir.”
Elbette “kaçınılmaz ve zorunlu” bir durum doğarsa Türkiye’nin
silahlı kuvvetleri karşısında PYD’nin lafı bile olmaz.
Gerçekten PYD “ileri teknolojiye sahip” silahlar almış olsa da
15-20 bin kişilik kuvvetiyle Türkiye karşısında nedir ki?
Hele...
Bir de IŞİD’le savaşmak zorundaysa!..
Ama...
Salih Müslim’in bu “diklenişi” gene de düşündürücüdür.
“Türkiye’nin NATO ve stratejik ortağı Amerika PYD’ye silah verecek
ve -bunlar pratikte değilse bile- teoride Türkiye’ye karşı
kullanılabilir” gibi bir tehdit ya da en azından “diklenme”
oluşturacak.
O zaman iyi düşünmek gerekir.
Salih Müslim bu cesareti nereden alıyor?
Amerika’dan mı?
Rusya’nın Esad’ın arkasında yer alarak güney sınırımızda komşu
haline gelmesinden mi?
Sınırların içinde çatışmalar ve kanlı eylemlerle kargaşa
görüntüsünden mi?
Türkiye insanının sertleşen politika ikliminde çok parçalı ayrışma
izlenimi vermesinden mi?
Eğer kan kokusu alınıyorsa, başka komşuların da bir süre sonra
sesini yükseltmeleri olasıdır.
Bu durumun bir analizini de dün Hürriyet’te -sağduyulu- Taha Akyol
yapmış.
Dikkatle okunmasında yarar gördüğüm için aşağıda bazı satırlarını
sunuyorum.