Suudi Arabistan Veliaht Prensi MbS (Muhammed bin Selman)
gittikçe köşeye sıkışmakta.
Son olarak gazetecilerin “Veliaht Prens’in Kaşıkçı’nın
öldürülmesinde rolü olup olmadığı” yolundaki sorusuna ABD Başkanı
Trump “O seviyede karar verebilecek insan ancak Veliaht Prens
olabilir” cevabını verdi.
Ciddi bir tavırdır bu.
İngiliz “Guardian” gazetesinde ise -mealen- “Suudi Veliaht Prens’in
kaderi Erdoğan’ın elinde” diye yazıldı.
İmada bulunulduğu izlenimi veren sözcükler bunlar.
Yani...
Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz’in oğlu Veliaht Prens’in ayağını
kaydırması için sıkıştırma “algısı...”
.......................
“Türkiye’nin elinde bazı delillerin olabileceği ama henüz
açıklanmadığı” mesajını mı vermek istiyor bu gazete?
Yoksa...
Şöyle yorumlar da havada uçuşmakta:
“Dinlemeler, görüntüler olabilir ama bunların elde ediliş şekilleri
tartışmaları bu farklı alana kaydırabilir...”
Gerçekten...
“Kaşıkçı doğrudan başkonsolosun odasına alındı. Kendisine ‘iğneyle
uyutulup Suudi Arabistan’a götürüleceği’ söylenince bağırmaya
başladığı, bunun üzerine bir poşet ya da plastikle boğulduğu...
Suudi Arabistan Adli Tıp Başkanı tarafından oda da müzik sesinin
yükseltildiği ve Kaşıkçı’nın bedeninin kesilerek parçalara
ayrıldığı... Kesik parmağıyla telefonunu çalıştırmak için
uğraşıldığı fakat başarılamadığı” yolunda iç ve dış basında yer
alan satırların henüz mürekkebi kurumadı.
Bu seslerin, görüntülerin -varsa- eğer açıklanırsa elbette “nasıl
elde edildikleri de” tartışılacaktır.
“Başkonso-losluk Türkiye istihbaratı tarafından gizlice dinleniyor,
görüntüleniyor muydu?” gibi uluslararası hukuktaki diplomatların ve
diplomatik misyon mekânlarının dokunulmazlığı, güvenliği konuları
bu hunhar cinayetin önüne bile geçebilir.