Bir hukukçu olarak yargıya her zaman duymak istediğim “saygıyı”
vurgulayarak başlayayım.
....................
Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasını önce “siyasi” açıdan
değerlendirelim.
Berberoğlu’na özetle “siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin
ettiği belgeleri açıklama” suçlamasıyla (Cumhuriyet gazetesinde
yayımlamak) savcı “müebbet hapis” cezası istedi.
Mahkeme 25 yıl ceza verdi.
Peki...
İktidar, Cumhuriyet gazetesinde bu yayın yapıldığında ve daha
önceki yayınlarda ne açıklama yapmıştı?
“Bu TIR’larda ilkyardım, çocuk bezi ve sağlık malzemesi var.”
Şimdi...
Bir düşünmek gerekir.
Eğer gerçekten o TIR’larda Suriye’deki sivil halka “ilkyardım,
çocuk bezi ve sağlık malzemesi” var idiyse Enis Berberoğlu bu
devlet sırlarını (!!) elde edip açıklanmasına ve yayımlanmasına mı
neden oldu?
Hâkim, kararını vermeden önce devletten yapılan açıklamanın resmen
teyidini isteseydi ve böyle bir cevap alsaydı Enis hakkında
herhalde “casusluktan (gizli kalması gereken devlet sırlarını
açıklamak ve yayımlanmasına neden olmak) suçu ile 25 yıl hapis”
vermemesi gerekirdi.
Bunun tersi oldu.
O zaman, bir bakıma “TIR’larda ilkyardım, çocuk bezi ve sağlık
malzemesi” değil, “Suriye’de çarpışan bazı güçlere gönderilmek
üzere silah bulunduğunu” mu saptamış oluyor?
Tehlikeli...
Çünkü...
Türkiye için “Suriye’de çarpışan yasa dışı örgütleri
silahlandırmak” iddialarında bulunanlar “malzeme” edinmiş
olabilecekler.
Konu savaş suçları davasıyla “uluslararası ceza mahkemesine”
taşınması halinde Türkiye güç durumlarda kalmaz mı?
Yani...
Olay “Enis Berberoğlu’nun 25 yıl hapis” kararının çok daha ötesinde
“Türkiye’yi zor durumlara düşürmesi mümkün” büyüklüktedir.
Siyasi çapının ucu “uluslararası ceza yargısına” kadar
uzanabilir.
Umarım ki bu tehlike “Yargıtay’da bozulur.”
Tehlike uzaklaştırılır.