EGEMEN Bostancı’dan bayrağı devralan Mustafa Oğuz’la geçen yıl laflıyorduk.
“Sezen’in 40’ıncı sanat yılı için konserler düzenleyeceğini”
söylemişti.
“Güzel bir jest” diye düşünmüştüm ama böyle güzellikte ve
derinlikte bir dinleti/gösteri beklemiyordum açıkçası.
Sezen’e Cüneyt Özdemir’in yönetmenliğiyle birlikte ikisi müthiş bir
“hediye” gerçekleştirmişler.
Sezen’li zamanlar arkadaki barkovizyonda akarken Sezen de zamanın
ruhunu yansıtan hepsi de kendisinin olan şarkılarını yansıtıyordu.
Duygu yüklüydü.
Bir ara teknik ekibe “Işıkları yakın” diye seslendi.
Onu dinlemeye gelenlerin yüzlerini görmek istemiş olmalı.
Gözlerini sıralarda gezdirdi.
“Benim her zaman yanımda olanlar, gene buradalar” dedi.
Kim bilir gözlerinin önünden hangi görüntüler film şeridi gibi
akmıştı...
Her şarkısına amfideki binlerce hayranı koro halinde eşlik
ediyordu.
Sanki o “amfi korosu” bir şef tarafından yönetiliyor gibiydi.
Öylesine düzgün ve kusursuz.
.......................
Bir belgeselin Sezen sesiyle canlı performansını izliyorduk.
II. Dünya Savaşı’ndan Hitler görüntüleri, bu kanlı savaşın kurbanı
masum çocuk yüzleri, 12 Eylül darbesinin komutanları ve hapislere
doldurulan aydınların fotoğrafları...
Siyasetçiler... Madımak’ta diri diri yakılan aydınlar...
Sezen’in içinde bütün bunların tutuşturduğu yangınlar ve bunların
ürettiği şarkıları.
......................
Sezen’in karşılaştığı bir “çocuk gelinden” esinlenerek yaptığı
“Ünzile” şarkısında ona başlarında çiçekten taçlar olan beyazlar
içindeki çocuklar eşlik etti. Hepimizin içi yandı.