Suriye’yi şu söylemi düşünerek izlemeliyiz:
“Kendi tecrübesinden yararlananlar akıllıdır.
Başkasının tecrübelerinden yararlananlar ise daha akıllıdır.”
Neden “daha” akıllı?
Çünkü...
Suriye örneğine bakarsak, “kendi başımıza aynı şeyler gelmeden” güney komşumuzdaki dramdan dersler çıkarmalıyız.
“Yararlanmak”derken kastettiğim budur.
Yoksa...
Oportünist (fırsatçı) yaklaşımla kendimize fayda yaratmak değil.
“Bu yapılmadı”denilemez ama“fırsatçılıktan fayda üremez.”
Geçelim...
“Dış politika yanlışlarını/ yanılgılarını/ öngörü hatalarını ve sapmalarını olan oldu şimdi ne yapabiliriz, ona bakalım” diyerek geçelim.
Çünkü...
Eğer hatalar zincirinin halkalarını tek tek sayarsak, ta 1 Mart tezkeresine kadar geriye gitmeliyiz.
1 Mart tezkeresi Meclis’te reddedilmeseydi, Türkiye tek kurşun atmadan silahlı kuvvetlerini ABD’nin de açacağı güvenlik şemsiyesiyle Kuzey Irak’a yerleştirmiş olacaktı.
Geride kalan yıllarda ABD’nin stratejik ortağı statüsünü daha da kuvvetlendirdiği gibi, bölgedeki PKK’nın -zamanla- ABD’nin IŞİD’e karşı kara savaşlarında cephe ortağına dönüşmesi de olmayacaktı.
Bu yanlışa daha sonraki yıllarda Esad’ın kolayca düşeceği hatalı teşhisini“yakında” Halep’te “namaz kılma” zihinsel kurgularını da ekleyiniz.
Burada insaf ile zamanın ruhunu da okuyarak yorum yapmak gerekir.
Esad’a karşı tavra Ankara’yı yöneltenin ABD baskısı olduğu -pek dile getirilmese de- bir gerçektir.