MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “tarihi değiştirecek” bir süreci başlattı.
“Dönüşü olmayan nehir” akıyor.
Açıklanan anayasa değişiklikleri adı “cumhurbaş-kanlığı” olsa da “başkanlık sistemi” omurgasıyla yapılanmayı gösteriyor.
“Meclis hükümeti” ve onun üzerinde inşa edilen 93 yıllık “parlamenter sistem” devri kapanıyor.
Yerine Türkiye’nin hiçbir deneyimi, geleneği olmayan “başkanlık sistemi” devri başlayacak.
......................
Devlet yönetiminde ikinci milat...
“Yeni Türkiye” söylemi bu kez gerçekle örtüşecektir.
Hatta...
“Yeni Türkiye” diyenlerin yanı sıra belki “ikinci cumhuriyet” ifadesinin de kullanılacağı söylenebilir.
Fransa’nın büyük devlet adamı De Gaulle’ün öncülüğü ve sorumluluğunda hazırlanan yeni anayasayla Fransa “yarı başkanlık sistemine” geçmişti.
Bu yeni bir “siyasi milat” olarak tanımlanmış, Fransa’nın hâlâ yönetilmekte olduğu bu sistemle birlikte girilen sürece “5. Cumhuriyet” denilmişti.
......................
“Yeni” daima “kuşku” psikolojisiyle karşılanır.
“Ürkeklik” hatta “korku”, bilinmeyene karşı insanların doğal refleksidir.
Ancak...
Eğer içinde bulunulan durum çok kötüyse, “Yeni gelecek olan ne kadar kötü olsa bundan daha kötüsü olamaz” dedirtecek gibiyse “bilinmeyen yeni” korkutucu olmaz.
“Kurtarıcı” umudu bile verir.
***
Fransa “5. Cumuhuriyete” geçmeden önce işte böyle bir kötü durumdaydı.
“Kaosa girmişti” denebilir.
Ordu bile ikiye ayrılmıştı.
İşte o zembereklerinden boşalmış, şirazesi çıkmış, darbe tehlikesi kapısına dayanmış Fransa’ya, General De Gaulle “kurtarıcı” olarak görüldü.
İkinci Dünya Savaşı’nda Alman işgali altındaki Fransa’daki ulusal direnişin simgesi, efsane komutan De Gaulle’e “bir kez daha Fransa’yı kurtarması” için tam yetki verildi.
De Gaulle bu tarihi misyonun “yarı başkanlık öngören yeni bir anayasayla” ve adının ağırlığını koyarak başarıyla yerine getirdi.
Fransa halkı bu yeni sistemi tereddütsüz kabul etti.
“Yeni ve bilinmeyen” korkutucu değildi çünkü Fransız’ın artık kaybedeceği hiçbir şey yoktu.
........................
Türkiye’ye dönelim.
2002’de AK Parti’nin iktidara tek başına gelişini hatırlayalım.
Bülent Ecevit’in Başbakan, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz’ın Başbakan Yardımcısı oldukları koalisyon hükümeti öylesine kötü bir yönetimdi, halkı öylesine bezdirmişti ki henüz yeni kurulmuş bir “yeni ve bilinmeyen” AK Parti “kuşku/korku” duyulmadan tek başına iktidara getirildi.
Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’in bile TV ekranlarında “Türkiye, Cumhuriyet’in en büyük krizini yaşıyor” diyebildiği ekonomik kasırganın milleti vurduğu üçlü koalisyondan daha kötüsü olamaz psikolojisiyle verilmişti oylar.