Kolayı zora çevirme ustası bir kadronun üç puanla yoluna devam
etmesi gibi ilginç bir ironi ile karşı karşıyayız.
İlk yarıda rakibini bunaltıp, oyunu istediği skora getiren takım
ile ikinci yarıda sadece tabelayı koruma peşine düşenlerin aynı
oyuncular olması gibi tuhaf bir gerçek de var karşımızda.
Bir türlü giydikleri formanın istediği oyun zekasına ulaşamayan,
ancak ellerinden geleni sonuna kadar yapmaya çalışan, sarsak oyuncu
sayısının da bir hayli fazla olduğu bir ekip.
Elbette iyi oynamanın değil, kazanmanın gerekli olduğu bir
deplasmandı. Bunun karşılığında maksimum konsantrasyon ile
beklemedikleri anlarda 2-0 yaptılar. Sonrasında ise çelişkiler
başladı.
Top Fenerbahçeli oyuncuların ayağına geldiğinde, iki golden sonrası
yasakmış gibi, ne yapacaklarını bilemez, kararsız pozları
sergilediler önümüze. Rakibi eksik yakalıyorlar, santraya
çıkıyorlar, boştaki oyuncu öne koşu atmıyor. Bekliyor ve rakibin
yerleşmesinden sonra yine daha geriye pas yapıyor. O kapasitesiz
düşünce sistemindeki tek arzuları gol yememek. Halbuki "bir tane
daha atalım" deseler, her riski almış Sivas takımını da geriye
koşturmak zorunda kalacaklar.
Aykut Kocaman takımını maça iyi hazırlamış, rakibi çok iyi analiz
etmiş ve iki bekinin üstüne oyun kurarak, bekleyen rakibinin
kapanma mesafesinde açıklarla vermesine neden oldu. Oyunu sağdan
oynamak için zorladılar, golleri ise sol kanattan getirdikleriyle
buldular.
Volkan Demirel'in tecrübeli ellerinde eriyen atak çabaları da vardı
ev sahibinin. Böylesine bir baskının golü bu kadar geç bulması da
Volkan'ın orada olmasından. Sınırlı becerilerin mücadele ile
farklılık yaratması bir çabanın ürünü. Ancak bu formatın oynamaktan
vazgeçtiğini daha önce de gören, son dakika golleri ile puanlar
kaybeden Aykut Kocaman'ın da değişiklik yapmakta, sahadakilerin
fikirlerini değiştirmekte çok geç kalması da enteresan.