F.Bahçe 11'i açıklandığında, Mehmet Topal-Souza ikilisinin
göbekte, Valbuena'nın da yedekte olduğu ortaya çıktı. Geçen sezonu,
bu tercihler nedeniyle hırsla eleştirenlerin karşısına yine
"futbolun doğruları" çıktı. Cocu direkt ve hızlı oynamak istiyor.
Bunun için ikinci toplara çok önem veriyor ve top rakibe geçtiğinde
baskı ile hemen kapmanın peşine düşüyor. Bunu orta sahası ve
tempolu ön oyuncuları ile yapabilir. Fizik gücü yerinde olacak,
yardımlaşmayı bilecek ve bu aklı maç süresince koruyacak oyuncular
gerekiyor.
Geçen sezona göre sistemin iki radikal kararı var. Hücuma kalabalık
gidilecek ve bu bir an önce yapılacak. Aykut Hoca riskli pas
kullanıp, topu kapmaya çalışmak yerine, daha kontrollü hücum
hazırlığı istiyordu. Cocu, "Top rakibe giderse kapmak için
uğraşırım. Hatta bunu hataya çeviririm" diye düşünüyor. Bu tarzda
orta sahayı pas yaparak geçen bir rakip, dün Bursaspor'un da
yaptığı gibi kalenize sık ve etkili gelir. Ne zaman ki, bu oyun
karakteri artık takımın ezberine girer, daha farklı olursunuz.
Cocu'nun istedikleri ile Ersun Yanal'ın dönemindeki tarz çok
benzer. Tek ayrıntı, "Topu kapamazsan faul yap" emri bu kez yok.
Bir de Ersun Hoca'nın elindeki kadro kalitesinin yarısı bile bugün
yok.
Öne geçtikten sonra topu rakibe verip, kadronun süratlilerini
(Ayew-Barış) devreye soktular. Topun hızını yükseltip, tribünleri
de sahanın içine aldılar. Bu aslında bir "barış"ma maçıydı. Aynı
oyuncular, farklı tarzda ve düzende, 3 ay önce kendilerini
ıslıklayanlardan, alkış aldılar. Genç Barış Alıcı'nın ayağına topu
yakıştırması, seyirci şokundan çabuk kurtulması, bu tarz oyuncuları
özleyenler için de ilaç gibiydi. Lizbon'daki direnç ile dünkü
galibiyet birleştiğinde oyuncu grubunun özgüveninin de yükselmeye
başlayacağı açık. Kendi sahasında, rakibe bu kadar alan bırakılması
veya şut şansı verilmesi elbette eleştirilir. Ancak bu takım "daha
iyi olacak" mesajı veriyor.