Zor olması bir kenara, takımın ve oyuncu grubunun durumu
değerlendirildiğinden "imkansız düğmesine" de basılan maçtı.
Benfica'nın oyun ve kalite geleneği bir tarafa, buna karşı koyup,
kafa tutacak potansiyel de görünmüyordu.
İlk 45 bittiğinde tüm bu ön yargılarımız, doğru oyun ve iyi
mücadele ile rafa kalktı. 3 bin 200 ayrılan biletten sadece 100
tanesini satabildi Fenerbahçe yönetimi. Gerisini iade etti. Halbuki
Fenerbahçe'yi Benfica'ya rakip yapan lig ikinciliğini getiren bu
inatçı oyun karakteri ve taktik disiplindi.
Cocu bunun farkında olarak oynattı maçı. Orta sahada özellikle adam
adamayı seçerek ceza alanına etkili pas gelmesini de önlemeye
çalıştı. Kalabalığın içinde kaybolan atak hamlelerine, topu rakip
sahaya taşıyacak pas organizasyonuyla cevap veremediler.
Veriler ilk yarıda "yüzde 73" diyor Fenerbahçe'nin pas
ortalamasına. Türkçesi ; "Rezalet"... Topu almışlar, rakibe
vermişler ve yeniden peşinde kopmuşlar yani. Bunu tersine çevirecek
hamle, orta saha kalitesi. Ama bir bakıyorsunuz, en büyük beklentin
olan oyuncular; Giuliano veya Valbuena top kayıplarının, hataların
sahipleri.
Benfica'nın beklenen baskısının "Her an gol olabilir" sinyalleri
vermesi de bu yüzden. İleriye top taşıyamadıkları gibi,
ayaklarındakini de hemen kaybettiler. Buna rağmen yedikleri gol
bile neredeyse "pozisyon" sayılmayacak enstantaneydi.
Bu maçın İstanbul etabında, herkesin kalbinde ve aklında "eleriz"
umuduyla gelmesinin tek göstergesi de takımın direncinden,
isteğinden vazgeçmeden oynaması. Luz Stadı'ndan bu kadar teslim
olunan maçta, bu sonuçla çıkmak net başarıdır.
Geriye düşmeden önce Mehmet Ekici, sonrasında ise Soldado hamleleri
de bize Cocu'nun yenilgiyi kabul etmeyen yapısını gösteriyor. Oyunu
değil ama oyuncuyu değiştirerek, bir şans varsa bunu yakalamak
istedi.
Bir hafta sonra Kadıköy'de, Lizbon'daki 100 gönül vermişin üstüne,
40 bin "inanmış" eklenecek. O gün; bir şeyler olacak...