Üç gün önceki takımdan yedi futbolcunun değiştiği kardoyla,
ikinci maça çıktık.
Yoğun bir tartışma ortamı vardı. "Yedi oyuncu değiştiyse, hakemlere
neden fatura çıkardık" diyen de vardı, "İki maçta, ilk on bir
oynatacak 18 oyuncumuz varsa, yerli sorunuz yok demektir" yorumunu
yapan da. Sorun oradaydı aslında; yürümeyen işleri "O girsin, bu
çıksın" tartışmasının içine çektik mi, gerçek sorunu halının altına
atıveriyorsunuz. Sistem, oyun karakteri, oyuncu profiline göre
taktik yapı gibi uzun vadeli, çok kafa yormalı detaylar bir anda
atlanıyor. Arda takımı kurtarsın, Emre Belözoğlu hırçınlık yapmasın
düzeyinde kalınıyor.
Yine de; Eskişehir'de meydan okuyan bir takım halindeydik.
Dillerden düşmeyen "çapa", yani ön liberodan vazgeçmiş bir şekilde,
topu öne oynayabilen bir orta saha üçlüsüne karar verdi
Lucescu.
Nuri, Oğuzhan ve Hakan ile rakibi durdurmak yerine, oyunu kurmak
istedi belki de.
Burak - Cenk ikilisi Hırvatların aklını çok karıştırdı. Beş kişi
beklemek zorunda kaldılar. Biz de oyunu Arda'nın üstünden kurmak
durumundaydık. Bir kanadı feda edip, onları orta sahadan bir
eksilttik.
Bıçak sırtında gezen dengelerde, Burak'ın elle düzeltmesine
göremedi hakem üçlüsü. Penaltı ve kırmızı kart gelebilirdi. Ve yine
"çok net" diyebileceğimiz pozisyonların içinde Hırvatlar vardı.