Babel golü attığında bile maçı Beşiktaş'ın kazanamayacağı
belliydi.
Artık ligdeki durumumu dersiniz, son Zagreb rezilliği mi, yoksa 50
binlik Kadıköy birliği mi; Fenerbahçe istiyor ve sınırlı kadro
kalitesine rağmen Beşiktaş'ı ısırıyordu.
Güneş, 20 kez gelip, bir kere bile kazanamadığı bu atmosfere,
Ljajic yerine Atiba tercihini yaparak zaten "yine kaybetmeyeyim"
diye gelmişti. Takımınıza galibiyet hissini veremiyorsanız, "aman,
önce beraberlik" diyorsanız, bir kişi eksiksiniz zaten.
Bu fikre; taraftarıyla bir kişi fazla oynamayı başaran Fenerbahçe
de izin vermedi. İlk 45 bittiğinde ne oynadığını bilen Beşiktaş'tı
ama, iyi olan taraf için Fenerbahçe yazıyorduk. Direkten dönen
Hasan Ali şutu bir tarafa Atıf'ın kötü kafa vuruşu, Ayew'in panik
şutu vardı.
Beşiktaş'ın ön tarafı geri koşmaktan vazgeçince, Fenerbahçe'nin golü için "o an" beklenmeye başladı.
Öylesine hissettiriyordu ki kendini, sahanın en etkili ismi Hasan Ali yaptı asisti, en çalışkan – isteklisi Ayew attı golü. Skor dengedeydi.
Sıralamanın üstündeki takımların puan kaybettiği haftanın son maçında, aslında iki kaybeden olarak ayrılıyorlar sahadan. Şenol Hoca, "Deplasmandaki derbiden bir puan iyidir" diye düşünebilir.
Ama bu kadar sorunlu Fenerbahçe'yi yenememesi, bekleme süresini 15 yıla çıkarması, hep korkunun ecele faydası yok önermesi… Bu maçın özel motivasyonu, oyuncularının çok özverili oynaması, Cocu performansını doğru değerlendirmemizi engeller. Yaptığı hamleleri onaylıyoruz elbette. Ama bunlardan verim alamadığının altını da çizelim. Cocu'nun artık takım düzeniyle oynaması da çok mümkün değil.
Skrtel dönünce ideal "dokuzunu" bulmuş olması lazım. En fazla iki oyuncu ile oynayarak, kadrosunu geliştirmesi ve forma sokması gerekiyor. Artık bir oyun aklına, oyun şablonuna...