Planın yoksa, belli düzen içinde kritik görevdekiler “sıradan”laşmışsa, puan kaybı ve hatta mağlubiyet de kaçınılmaz hale geliyor
İlk yarı bittiğinde Fenerbahçe adına yazacak olumlu bir aksiyon
aradık, bulamadık. Perşembeyi kendine mazeret etmiş görünen,
yürüyenler takımıydılar. Topu tutmak, oyunu kontrol etmek, pas ile
rakip sahaya yerleşmek veya hücumda çoğalmak Antalyaspor'un
hanesindeydi. Maçı seyirci olarak yaşamayı tercih eden bir kadro
vardı. Advocaat da yorgunluk kısmına öfkeliydi. Maç öncesinde,
"Sabah 7'de kalkıp, bütün gün çalışan adam yorulur" diyordu. Ama bu
duruş bile sahadakileri sorumluluk almaya niyetlendirmedi. Topu
ileriye şişir, birisi koşup belki yakalar taktiğini kabul ettiler.
Topal ve Sousa orta sahayı bile zor geçti. Çünkü ön taraf ne top
tutabildi, ne de takımı ileriye taşıdı.
İkinci yarıda farklı bir düzen bekliyorduk. Biraz daha canlandılar,
daha önde kalmaya ve rakibe baskı yapmaya başladılar. Bu da ceza
alanı çevresine etkili gelmelerini sağladı. Pozisyonlar da bulmaya
başladılar ve Antalyaspor'un tempolu oyunundan doğan yorgunluktan
yararlanmayı istediler.
Kazanma serisi ile yarattıkları hava ve iddianın, üst tarafa
yaklaşmak için yakaladıkları fırsat haftasında patinaj yapması
heves kırıcı elbette. Ama bir-iki oyuncu değil, neredeyse tüm
kadronun "Vazgeçmiş" hali, performansın nedenleriyle ilgili bir
genelleme yapılmasını da zorunlu kılıyor.