BABEL golü attığında bile maçı Beşiktaş'ın kazanamayacağı
belliydi. Artık ligdeki durumu mu dersiniz, son Zagreb rezilliği
mi, yoksa 50 binlik Kadıköy birliği mi; Fenerbahçe istiyor ve
sınırlı kadro kalitesine rağmen Beşiktaş'ı ısırıyordu.
Şenol Güneş 20 kez gelip, bir kere bile kazanamadığı bu atmosfere,
Ljajic yerine Atiba tercihini yaparak zaten "yine kaybetmeyeyim"
diye gelmişti.
Eğer takımınıza galibiyet hissini veremiyorsanız, "aman, önce
beraberlik" diyorsanız, bir kişi eksiksiniz zaten.
Bu fikre; taraftarıyla bir kişi fazla oynamayı başaran Fenerbahçe
de izin vermedi. İlk 45 bittiğinde ne oynadığını bilen Beşiktaş'tı
ama iyi olan taraf için Fenerbahçe yazıyorduk.
Direkten dönen Hasan Ali şutu bir tarafa Aatif'ın kötü kafa vuruşu,
Ayew'in panik şutu vardı.
İkinci yarı Beşiktaş skoru elinde tutmaya karar verip, pas oyununa
dönünce, Cocu da iki değişiklik (Eljif ve Valbuena) ile hücum
emrini verdi.
Jailson tek başına toparladı orta sahayı, Beşiktaş'ın ön tarafı
geri koşmaktan vazgeçince, Fenerbahçe'nin golü için "o an"
beklenmeye başlandı. Öylesine hissettiriyordu ki kendisini, sahanın
en etkili ismi Hasan Ali yaptı asisti, en çalışkan, en isteklisi
Ayew attı golü. Skor dengedeydi.
Sıralamanın üstündeki takımların puan kaybettiği haftanın son
maçında, aslında iki kaybeden olarak ayrılıyorlar sahadan. Belki
Şenol Hoca, "Deplasmandaki derbide bir puan iyidir" diye
düşünebilir. Ama bu kadar sorunlu F.Bahçe'yi yenememesi, bekleme
süresini 14 yıla çıkarması, hep korkunun ecele faydası yok
önermesi...
Bu maçın özel motivasyonu, oyuncularının çok özverili oynaması,
Cocu performansını doğru değerlendirmemizi engeller. Yaptığı
hamleleri onaylıyoruz elbette. Ama bunlardan verim alamadığının
altını da çizelim. Bu sonuç takıma da, yönetime de, Fenerbahçe
seyircisine de bir süre verecektir. En azından nasıl
yapamadıklarını veya nasıl yapabileceklerini gördüler.