Her şey planlar dâhilinde gelişiyordu Fenerbahçe için... Oyunu
dengede götürüp, hatta öne geçip; kalan sürede fizik gücünü öne
çıkartarak rakibi kaleden uzak tutmak istediler. İlk yarıda her şey
istedikleri gibiydi. Golü buldukları gibi, Beşiktaş'ı da şaşkına
çevirdiler. Tribünlerin ateşini düşürüp, "Bize gol atamazsınız"
mesajını verdiler. İkinci yarıda ise kâbusu yaşamaya başladılar.
Planı değiştiren İsmail'in sakatlığı değildi elbette. Devrenin
başında gelen beraberlik golüyle oyunun psikolojik dengesi de yer
değiştirdi. Önde oynamanın güveni yerle bir olurken, taraftarıyla
birlikte coşan-koşan ve isteyen bir Beşiktaş ile oynamaya
başladılar. Bu anların yönlendiricileri takımların "büyük"
oyuncularıdır.
Fenerbahçe'de de bu bilinmezliği sonlandırıp, oyuna eski aklını
taşıyacak bir performans gerekiyordu. Normalde en skorerde ararız
bunu, yani Giuliano'da...
Topa göstermedi kendisini. Fernandao sadece yüksek toplarda hedef
oldu. Geri çekildikçe, yorgun Beşiktaş'ın da önünü açtılar aslında.
Çağırdılar golleri...
Bir Başakşehir efekti beklesek de Fenerbahçe'den, Vodafone'un
ortamı buna izin verecek gibi değildi. Sahadaki oyuncuların
adlarını bile unuttuklarını söyleyebiliriz. Bu atmosfer altında
normal paslarda bile hatalar yaptılar. Topu ileri taşıması beklenen
Topal- Souza ikilisinin verimsizliğine, Dirar ile Aatif'ın oyunu
sadece savunma yönüyle yaşaması da eklendi. Hani hak edilmiş
yenilgiler vardır ya, saniye saniye Fenerbahçe için bu yorum
gerçekleşiyordu.
İkinci yarıdaki oyun karakterinden de galibiyet amacından da
direnme güdüsünden de uzaklaşıp, teslim oldular Beşiktaş rüzgârına.
Medel'in çizgi üzerinden çıkardığı top, belki maçın Fenerbahçe
adına dönüm noktası sayılabilir. O anda tabela değişse, maçın yönü
de farklılaşabilirdi. Fakat Fernandao'nun attığı golün çok açık
ofsayt olduğunu da bu notların arasına koymak gerekir. Hak edenin
kazandığı, kazanmaktan vazgeçenin yorumsuz soyunma odasına
gittiğini belirtmek gerek. Üstelik iki...