Devre bittiğinde topla oynama oranı 72'ye 28 Fenerbahçe lehine
olsa bile, maç Alanyaspor'un istediği gibi oynanıyordu.
Önde baskıyla rakibine oyun kurdurmuyor, ikinci bölgeyi
geçtiklerinde de topun geçeceği bile aralık bırakmıyorlardı.
Bunu aşmak adına fırsat anını beklerken, 1-0'ı bulduklarında, Erol
Bulut'un maçı bitti sandık. Bu kez ipleri skoru alan ve artık riske
girmek zorunda olmayan takım alacaktı. Olmadı.
Samandıra'da, "Hadi maça heyecan katalım" virüsü var. Üç-dört
sezondur ortalanda geziniyor ve bulaşmadığı kaleci, defans oyuncusu
da bırakmıyor. Baskı altındaki Zanka'ya pas kullanıp, geri gelen
topu taça atan Altay'ın, kendi arkadaşını da bozarak, rakibe
asistlediği kaç atışı sonrasında oyuna denge geldi.
Alanyaspor, uzatmaların üçüncü dakikasında, 48'de beraberliği
sağladı, 47'de de üstünlüğü ile geçirdi.
Kendi ironisi içinde maç şekillenmeye başladı.
Düşünün; Erol Bulut'un tek hücum planı pasla çıkmaya çalışan defans
oyuncularına baskıydı. Bunun karşılığını da üç bireysel hata ile
aldı. Fenerbahçe'nin bu maça, geçen üç haftadan yansıyan hiçbir
özelliği yoktu. Milli Takımlardan dönen oyuncularının hepsinin
neredeyse yok düzeyinde oynaması da ilginç. Kilidi açamamak, sadece
Emre eksikliğinden kaynaklanıyorsa, işte o zaman gerçek sıkıntı
başlar. Maçı Alanya mı kazandı, Fenerbahçe mi kaybetti, doğru
analizi bu yorumları seçerek bulacağız. Üç puanı alanın emeğine
saygı duyarak karşılamalıyız. Fenerbahçe adına, bu sarsak oyunun,
beş kişilik defansın, üçünün ikramıyla yitirildiğini bir kenara
koyalım. Ama Emre'nin sorumluluğunu alan Gustavo'nun ilk resmi
maçında "Ben nereye geldim" diye kendisine defalarca sorduğunu
tahmin ediyorum. Bu ligi acı bir dersle öğrendi, Emre'nin neden
büyük futbolcu olduğunu da anladı muhtemelen.