SADECE sezonun en değerli kupalarının sahipleri olarak
çıkmadılar karşımıza, Ada'nın kalitesi ve tadını da getirdiler.
Dolmabahçe'nin tarihe geçen konumunda, müthiş bir futbol gecesi
yaşattılar.
Kendi liglerinde Liverpool en önemli takımken, Chelsea transfer
yasağı ve genç teknik adamı Lampard ile "acaba ne yapacak?"
bölümünde yerini aldı. Maçın favorisi hiç kuşkusuz "yalnız
yürümeyenler" olarak değerlendirildi.
Chelsea'nin buna cevabı da vardı, başkaldırısı da. Mourinho,
Chelsea'nin elindekiler ile yola devam etmesini, "Lampard hiçbir
Chelsea menajerine verilmeyen bir şeye sahip; zaman" diyerek,
baskının azaldığı bir sezona işaret etti. Ancak Lampard, dört golle
kaybettiği ManU, maçında bile dik duran bir takımla oynadı. Goller
kaçırdı, direklerden dönen şutları oldu. Klopp hem kendi takımına
hakimiyeti, hem de rakiplere duyduğu saygıyla, bambaşka bir koltuk
yaptırdı kendisine. Kırmızılar giymiş taraftarların çoğunluğa
geçtiği tribünleri de arkasına aldı ama oyunu eline geçirip,
dediğini yaptırdığı bir maç oynatamadı takımına. Kaçan goller
kadar, kurtarılan şutlar ile de anacağımız dakikalar geçti. İki
kaleci de büyüdüler kalelerinde.
Uzatmaların ilk şansını, biraz kolay bir penaltı ile rakibinin
elinden alan Chelsea, son yarım saatin tek hakimiydi. Yine Adrian'a
karşı oynadılar maçı. Ve kadın hakemler...
Bu kadar kariyerli oyuncunun olduğu bir sahada, tereddütleri
eriterek yönettiler maçı. Sahadaki futbol lezzetine kadın eli
değdi. Golleri Mane atsa da, Liverpool'u oyunda tutan kahraman,
ikinci yarıda oyuna giren Firmino'ydu. 120 dakikalık mücadele
içinde hata yapan vardı ama kötü olan yoktu. Chelsea adına
Kante'nin enerjisine hakkını vermeliyiz.